Yazarkafa Dergi Mayıs-Haziran 2016 | Page 49

oynama hiç görmemiştim . Evet , bu bir oyundu . Bir görünmez iç rüzgârının oyunuydu . Vücutta , görünüşte hiçbir titreme yoktu . Yalnız bu zarlar zevkli bir ürperişle tatlı tatlı titriyorlardı . İlk bakışta insana zevkli , eğlenceli bir şeymiş gibi gelen bu titreme , hakikatte bir ölüm dansıydı . Sanki dülger balığının ruhu , rüzgâr rüzgâr , bu incecik zarlardan çıkıp gidiyordu ; bir dirhem kalmamışcasına .
Hani bazı yaz günleri hiç rüzgâr yokken , deniz üstünde bir meneviş peydahlanır . İşte böyle bir cazip titremeydi bu . İnsanın içini zevkle , saadetle dolduruyordu . Ancak , balığın ölmek üzere olduğu düşünülürse , bu titremenin anlamı hafifçe acıya yorulabilirdi . Ama insan , yine de bu anlama almamağa çalışıyordu . Belki de bu , harikulâde tatlı bir ölümdür . Belki de balık , hâlâ suda , derinliklerde bulunduğunu sanıyordur . Karnı tok , sırtı pektir . Akşam olmuştur . Denizin dibinin kumları gıdıklayıcıdır . Altta , dişi yumurtaları , üstte erkek tohumları sallanıyor , sallanıyor , sallanıyordu . Vücudunu bir şehvet anı sarmıştır . Birdenbire dehşetli bir şey gördüm : Balık tuhaf bir şekilde , ağır ağır ağarmağa , rengini atmağa , hem de beyaz kesilmeğe giden bir hal almağa başlamıştı . Acaba bana mı öyle geliyor ? Sahiden rengini mi atıyor ? Demeğe , dikkatli bakmağa lüzum kalmadan , yanılmadığımı anladım .
Kenarları süsleyen zarların oyunu çabuklaşmağa , balik da , git gide , saniyeden saniyeye pek belli bir halde beyazlaşmağa başladı . İçimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum . Bu , hepimizin bildiği bir korku idi : Ölüm korkusu .
Artık her seyi anlamıştı . Denizlerin dibi âlemi bitmişti .. Ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak , ne karanlık sulara , koyu yeşil yosunlara gömülmek Ne sabahları birdenbire , yukarılardan derinlere inen , serin aydınlıkta uyanıvermek , günün mavi ve yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak , habbeler çıkarmak , yüze doğru fırlamak . Ne yosunlara , canlı yosunlara yatmak , ne akıntılarla âletlerini yakamozlara takarak yıkanmak , yıkanmak vardı . Her şey bitmişti :
Dülger balığının ölüm hali uzun sürüyor . Sanki balık su hava dediğimiz gaz suya alışmağa çalışmaktadır . Hani biraz dişini sıksa , alışması mümkündür gibime geldi .
Bu iki saat süren ölüm halini , dört saate , dört saati sekiz saate , sekiz saati yirmi dörde çıkardık mıydı ; dülger balığını aramızda bir işle uğraşırken görüvereceğiz sanıyorum .
Onu atmosferimize , suyumuza alıştırdığımız gün , bayramlar edeceğiz . Elimize görünüsü dehşetli , korkunç , çirkin ama , aslında küser huylu , pek sakin , pek korkak , pek hassas , iyi yürekli , tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizden böbürlenerek onu üzmek için elimizden geleni yapacağız . Şaşıracak , önce katlanacak . Onu şair , küskün , anlaşılmayan biri yapacağız . Bir gün hassaslığını , ertesi gün sevgisini , üçüncü gün korkaklığını , sükûnunu kötüleyecek , canından bezdireceğiz . İçinde ne kadar güzel şey varsa hepsini , birer birer söküp atacak . Acı acı sırıtarak İsanın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini , mahmuzları , kerpeteni , eğesi , testeresi ve baltasıyla kazıyacak . İlk çağlardaki canavar halini bulacak .
Bir kere suyumuza alışmağa görsün . Onu canavar haline getirmek için hiç bir firsatı kaçırmayacağız .

49

Oltaya tutuldu muydu dünyasına , sulara küsüverir . Nasıl bir korku içine düşer kimbilir ? Onun için dünya bomboştur artık . Oltadan kurtulsa da fayda yoktur . Suyun yüzüne yamyassı serilir . Kocaman gözleriyle insana mahzun mahzun bakar durur . Sandala aldığınız zaman dakikalarca onun sesini işitirsiniz . Ya , sesini ! Bir o , bir de kırlangıç balığı sandalda ölünceye kadar ikide bir feryada benzer , soluğa benzer acı bir ses çıkarır . İnce zardan ağzını bir kere ağlara vurmasın , küstüğünün resmidir dülger balığının .