Yazarkafa Dergi Mayıs-Haziran 2016 | Page 29

ÖLÜM CAMDI ; ÖLÜM ARAMIZDAYDI

Tuğçe AYTEŞ

Kalktığınız saatte , kapı kapandı sessizce . Odadan odaya gittiler , el ele , orayı kaldıran , burayı açan , kolaçan eden … hayalet bir çift .

“ İşte burada bırakmışız ,” dedi kadın . Adam da ekledi : “ Ah , ama burada da !” “ Üst katta ,” diye mırıldandı kadın . “ Bahçede de ,” diye fısıldadı adam . “ Sessiz ,” dediler , “ yoksa onları uyandıracağız .”
Ama bizi uyandıran siz değildiniz . Ah , hayır . “ Onu arıyorlar ; perdeyi çekiyorlar ,” diyebilirdi biri , o yüzden bir iki sayfa daha okuyabilirdi . “ Şimdi buldular onu ,” diye emin olup kalemi kenar boşluğunda durdururdu . Sonra da , okumaktan yorulup , ayağa kalkarak kendine bakabilirdi , ev bomboş , kapılar açık , memnuniyetle kabaran tahta güvercinlerden ibaret ve çiftlikten işitilen harman makinesi gürültüsü . “ Buraya niçin geldim ? Ne bulmak istiyordum ?” Ellerim boştu . “ Belki de üst kattadır ?” Elmalar tavan arasındaydı . O yüzden yine indi , bahçe her zamanki gibi durgundu , kitabı çimene sokulmuştu yalnızca .
Fakat onu misafir odasında buldular . Biri onları görecek değildi . Pencere camları elmaları yansıtıyordu , gülleri yansıtıyordu ; camdaki bütün yapraklar yeşildi . Eğer misafir odasına girdiyseler elma sarı tarafını dönmekle yetindi . Ancak , bir an sonra , kapı açıldıysa , yere yayıldıysa , duvarlara asıldıysa , duvarlardan sarkan … ne ? Ellerim boştu . Halıdan bir çöpün gölgesi geçti ; sessizliğin en derin kuyularından , tahta güvercin kabarma sesini çıkardı . “ Güvenli , güvenli , güvenli ,” diye attı evin nabzı . “ Hazine gömüldü ; oda …” diye durdu nabız aniden . Ah , gömülü hazine miydi o ?
Bir an sonra ışık sönmüştü . Öyleyse , bahçeye mi çıkmıştı ? Fakat ağaçlar , güneşin gezgin bir ışınını karanlığa çeviriyordu . O kadar güzel , o kadar nadirdi ki , ışık yüzeyinin altına serin serin gömülerek camın arkasında yanmayı istedim hep . Ölüm camdı ; ölüm aramızdaydı ; önce kadına geldi , yüzlerce yıl önce , evi terk edip , bütün camları mühürleyip ; odalar kararmış . Adam hazineyi terk etti , kadını terk etti , Kuzey ’ e gitti , Doğu ’ ya gitti , Güney göğünde yıldızların teslim olduğunu gördü ; evi aradı , onu Downs ’ ın aşağısında buldu . “ Güvenli , güvenli , güvenli ,” diye attı evin nabzı sevinçle . “ Hazine senin .”
Rüzgâr caddede uğulduyor . Ağaçlar bir o yana bir bu yana eğilip bükülüyor . Ay ışığı , yağmurda çılgınca sıçrayıp yağıyor . Ama lambanın ışığı dosdoğru pencereden vuruyor . Gergin ve kıpırtısız yanıyor mum . Evde gezinen , pencereleri açan , bizi uyandırmamak için fısıldayan hayalet çift neşe arıyor .
“ İşte burada uyuduk ,” diyor kadın . Adam da ekliyor : “ Sayısız öpücükler .”

29

“ Sabah uyanırken …” “ Ağaçların arasında gümüş gümüş …” “ Üst katta …” “ Bahçede …” “ Yaz geldiğinde …” “ Kışın , kar vakti …” Uzaklarda kapılar kapanıp duruyor , bir kalbin atışı gibi hafifçe vurarak .
Daha yakına geldiler , eşikte durdular . Rüzgâr esiyor , yağmur cama gümüş gümüş yağıyor . Gözlerimiz kararıyor ; ardımızdan ayak sesi işitmiyoruz ; hayalet pelerinini örtünmüş bir kadın görmüyoruz . Adamın elleri fenere siper oluyor . “ Bak ,” diye fısıldıyor . “ Mışıl mışıl uyuyorlar . Dudaklarında aşk .”
Eğilip , gümüş lambalarını üstümüzde tutarak , uzun uzun ve derin derin bakıyorlar . Uzun uzun duralıyorlar . Rüzgâr dosdoğru esiyor ; alev çok az bükülüyor . Ayın vahşi ışıkları hem yeri hem duvarı geçiyor , ve karşılarına çıkıp , çarpık yüzleri lekeliyor ; düşünüp taşınan yüzleri ; uyuyanları gözleyen ve gizli neşelerine talip olan yüzler .
“ Güvenli , güvenli , güvenli ,” diye atıyor evin kalbi gururla . “ Uzun yıllar …” diye iç geçiriyor adam . “ Yine buldun beni .” “ İşte ,” diye mırıldanıyor kadın , “ uyuyor ; bahçede kitap okuyor ; gülüyor , tavan arasına elma yuvarlıyor . İşte burada bıraktık hazinemizi …” Işıkları , eğilip , gözlerimdeki kapakları kaldırıyor . “ Güvenli , güvenli , güvenli ,” diye atıyor evin kalbi çılgınca . Uyanarak haykırıyorum : “ Ah , bu mu sizin gömülü hazineniz ? Yürekteki ışık .”