Yazarkafa Dergi Mayıs-Haziran 2016 | Page 27

da kendini onun geçmişinden bir kesit dinlerken bulur . Bu şekilde , romanın ana karakterlerinin geçmişlerinin büyük bölümünü öğrenmiş oluruz . Yazar romanda , şimdiyi sürekli geçmişe bağlayan bir anlatı sunar . “ Bu türden değil ” dediğim zaman anlayışı Platoncu anlayıştı : matematiksel , nesnel , mekanik , süregiden zaman . Dr . Ahmet E . Uysal , edebiyatta yaklaşık yirmi beş yüzyıl hüküm süren anlayışın Platoncu zaman anlayışı olduğunu söyler -Bergsoncu zaman kuramına kadar . Platoncu anlayışa göre zaman hareketin ölçüsü olarak görülür ; fizik için , saatin gösterdiği birimler kadar anlamlıdır . Bergson ise bu nesnel ve birbirinden farklı olmayan dakikaları reddedip zamana deyim yerindeyse psikolojik bir boyut kazandırır . Virginia Woolf , Bergsoncu gerçekliğin edebiyattaki temsilcisi sayıldığından , bu yazıda Bergsoncu zaman anlayışına bir göz atmak yerinde olur . Bergson ’ a göre zamanı bölümlere ayırıp parçalamak onu bozmak anlamına gelecektir . Günü ayırdığımız yirmi dört saat , yirmi dört saati böldüğümüz altmışar dakikalık dilimler … Hepsi de işlevsellikten doğan yapay sınırlardır ; insan algısı zamanı ancak bu şekilde anlamlandırabilir . Gelgelelim yaşamın gerçek doğasına ancak bu doğal olmayan sınırlar kalktığında erişilebilir . İnsanlar “ süre ”( duree )’ yi deneyimleyemez ; zaman algısı yalnız parçalar halinde mümkündür . Terime dönecek olursak , süre ( duree )’ nin Bergson ’ un felsefesinde önemli bir yere sahip olduğunu görürüz . Bergson bunu içsel zaman , aktif yaşanan zaman olarak tanımlar . Bu gerçek zaman bağlamında birbirinden bağımsız anlardan söz edilemez ; anlar numaralandırmaya kapalı , heterojen ve süreklidir . Süre bir anlamda deneyimlenen zaman demektir . Deneyimlenen zaman her insan için ayrı olacağından bu görüş saatin otoriter nesnelliğine meydan okur . Bergson ’ a göre gerçek yaşam bu insan algısına kapalı süre boyutunda sürüp gider . Gerçek zaman diye adlandırılan boyut , kesintisiz akışta olan bir bütün teşkil eder . Geçmiş , şimdi ve gelecek yalnızca pratik amaçlarla birbirinden ayrılmış birimlerdir . Yaşam , bir noktada başlayıp bir noktada biten bağımsız olaylar dizisinden değil , başlangıcı ve bitişi kesin olarak gösterilemeyecek sürekli bir “ olma ” dan meydana gelir . Ne var ki Bergsoncu anlayışta saat zamanı ( l ’ etendu ) da göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik olarak yaşamın parçasıdır . Eleştirmenlerin sık sık dile getirdiği gibi Mrs . Dalloway , Bergson ’ un betimlediği sübjektif zaman algısının romana uyarlaması niteliğindedir . Saat zamanının otoritesi herkes için aynı olmak zorunda olan , tepeden inme bir kural niteliğinde de olsa , iş bu zamanın içini doldurmaya gelince , romanda da gördüğümüz gibi , zaman kişisellik edinir . Mrs . Dalloway ’ e paralel bir karakter olan Septimus ve eşi Lucrezia ’ yı ele alalım . Savaş gazisi Septimus belli bir yaşam algısı ve deneyimi içinde verilir anlatıda : “ Sıraya dayandı , bitkindi , güçlükle duruyordu . İnsanlığa karşı elçilik görevini yerine getirmesi için gerekli çabaya girişmeden , acılara katlanmadan önce uzandı bir süre , bekledi . Dünyanın üstünde ta tepelerde yatıyordu .” Bir yandan da evliliğini sorgulayan , Septimus için endişe eden , İtalya ’ yı , evini , geçmişini hatırlayan , neyin ters gittiği hakkında akıl yürüten Lucrezia ’ nın bilincine tanıklık ederiz . Bu iki ayrı bilincin zaman algısının birbirinin aynı olması mümkün değildir , saat zamanı öyle olması gerektiğinde diretse de : “ Sana saati söyleyeyim dedi Septimus . O gülümseyedursun , çan çaldı – on ikiye çeyrek var .” Bir başka örnekte , Regent Parkı ’ nda karşılaştığı dilenci kadının sesiyle düşüncelere boğulan Peter Walsh ’ u görürüz . Ses , ona göre “… milyonlarca yıl önce şunca yüzyıldır ölü olan sevdiğini anlatıyordu .” Kadının sesi sonsuz bir şarkıya dönüşür . “ Bu ihtiyar on milyon yıl sonra da burada olacak … hatırlayacaktı . Ne var ki yüzyılların geçişi o eski Mayıs gününü bulandırmıştı .” Peter zihninde milyonlarca yıl önceyi , şimdiyi ve milyonlarca yıl sonrayı hiç tereddütsüz yan yana getirebiliyor , ta ki sübjektif algısından dış dünya tarafından çekip çıkarılana kadar : “… o anda meraklı gözler ansızın siliniverdi , geçmiş kuşaklar silindi – kaldırım itişip kakışan İngiliz orta sınıfıyla doldu .” Bu fazlasıyla sinematik , görsel tasvir ; okuru zamansız , sınırsız bir yolculuğa çıkarıp sonra başladığı nesnel zamanın az ötesine geri getirir . Okuru , karakterle birlikte bir seçim yapmaya zorlar : Ne kadar zaman geçtiğini sen söyle . Hangi zaman daha gerçek ? Roman karakterleri zamanı deneyimleme şekillerini kendileri yaratırlar bir bakıma . Bu konuda özgürlük alanlarını kısıtlayan tek şey geçmişleri ve hafızaları olur . Karakterler romanda bedenlerinden çok zihinleriyle ve hatırlayabildikleri ölçüde varlardır . Bu özelliği , günün tarihini sübjektif ve göreceli bir tarih yapar . Bu göreceli tarihten beklenebileceği gibi , anlatıda önemsenen , saat zamanında meydana gelen ardışık olaylardan çok karakterlerin psikolojik durumlarıdır . Dış dünya , karakterleri kendi iç dünyalarına götüren anı ve düşünceler zincirini başlatan uyarıcı işlevini görür . Alışverişten evine dönen Mrs . Dalloway , romanda psikolojik durumların sunuluşuna bir örnektir : “ Evin girişi mezar gibi serindi . Mrs . Dalloway elini gözlerine siper etti ; hizmetçi kapıyı kapatırken , Lucy ’ nin eteklerinin hışırtısını duyunca , çevresini bildik tüllerin usulca sarışını , eski sevgilere verilmiş karşılıkları tadan , dünyayı terk etmiş bir rahibe olmuştu . Yazı makinesinin tik takları duyuluyordu .” Kendi iç dünyası dışında akıp gitmekte olan bir dünya daha olduğu ona hatırlatılıncaya kadar Mrs . Dalloway kendi düşünceleriyle meşguldür . “ -doyulmaz anların gizli hazinesinden ödemeli kişi borcunu , diye düşündü kağıtları buruşturarak ; Lucy yanında durmuş şeyi anlatmaya çalışıyordu . ‘ Mrs . Dalloway , efendim- ” Woolf ’ un romanda sunduğu zaman algısının yaratımı , zamanın nesnel akışını ihlal ettiğinden klasik roman tekniğiyle gerçekleştirilemez . Yazar , Mrs . Dalloway ’ de bilinç akışı tekniğini kullanır . İçsel olan asıl zaman ancak böyle bir yöntemle temsil edilebilir . Bilinç akışıyla karakterlerin zihnindeki düşünceler zincirini takip ederek zamansallığı yeniden düzenler , yazar . Bu , yapay sınırları kaldıracağından , saatin otoritesinin ihlali anlamına da gelir . Big Ben saat üçü vurduğunda , anlatıda Mrs . Dalloway ve Richard ’ ın bilinç akışıyla karşılaşırız . Richard

27