Yazarkafa Dergi Mayıs-Haziran 2016 | Page 26

“ Woolf’un bilinç akışı tekniği Bergsoncu gerçekliği, hayatın sürekli akan bir bütün olduğunu en iyi şekilde temsil eder. Bergson, saf bir süreklilik olarak ‘duree’ye işaret edip bunu saat zamanının zıddında tanımlıyordu. Bergson’un felsefesindeki ‘süre’ Virginia Woolf’un günlüklerinden inşa edilen estetik teorisinde ‘varlık anları’na karşılık gelir. Kapak Konusu Virginia Woolf Edebiyatta Yeni Bir Zaman Deneyi: Mrs. Dalloway, Virginia Woolf’un dördüncü, Tomris Uyar’ın deyimiyle onu “edebiyat tarihine oturtan” romanları kronolojisinde Jakob’un Odası’ndan sonra ikinci romanıdır. Paul Ricoeur, Zaman ve Anlatı isimli kitabında Mrs. Dalloway’den bahsederken şu ifadeyi kullanır: “…Bu eser, Mendilow’un ‘zaman öyküleri’ ve ‘zamana dair öyküler’ arasında yaptığı ayrımı örnekliyor…[Mrs Dalloway] zamana dair anlatılardan.” Roman, tema olarak zamanı sorunsallaştırır diyemeyiz. Öte yandan, yapısal kurgu olarak ‘zamana dair bir anlatı’ olur çıkar Mrs. Dalloway. Anlatı, kitaba ismini veren Mrs. Dalloway’in parti hazırlıklarıyla başlayıp onun çevresindeki kitabın belli başlı karakterlerinin zihnine girerek, diğerlerininse yalnızca yaşamlarına değip geçerek ilerleyip aynı günün akşamı partide sona erer. Mrs. Dalloway’i zamana dair bir anlatı yapan, yaklaşık iki yüz sayfalık bu romanda tüm olan bitenin bir günün sınırları içinde meydana gelmesi olabilir mi? İnsan yaşamının yer ve zaman kavramına bağlanarak ele alınması, bir edebi tür olarak öykünün özelliğidir. Buradan anlaşılıyor ki; zaman, öykünün olmazsa olmaz, doğuştan getirdiği bir niteliğini oluşturur. İçinde öykünün tanımı geçen ders kitapları “bütün öykülerin belli bir zamanda geçtiğini” de ekler. Bütün edebi anlatılar da böylece konusunu aldığı olayın belli bir zamanda başlayıp başka bir zamanda sona ermesi bakımından “zaman öyküleri” konumundadır. Mrs. Dalloway de ilk bakışta, sabah başlayıp akşam sona eren tek bir günün anlatısı gibi görünür. Ricoeur’un ise romanı yalnızca “zaman öyküsü”nün ötesinde “zamana dair anlatı” olarak tanımlamasının sebebi ise; Mrs. Dalloway’in çizgisel bir zamanda ardışık olarak meydana gelen olayları anlatmak yerine, şimdiki zamanı geçmiş zamandan ayrılmaz kılması olacaktır. Dış dünyadaki devinim değişiklikleriyle tam anlamıyla “daldığımız” zamandan uyandırılıp silkinerek, saat zamanıyla ne kadar zaman geçtiği konusunda uyarılırız. Diğer taraftan, bu otorite-zaman aralığının arkasında büyüyüp genişleyen bir içsel zamanın varlığı da söz konusudur. 26 Miray ÇAKIROĞLU Romanın işlediği feminizm, savaş, emperyalizm, delilik, otorite gibi konulardan her biri böyle bir zaman algısı içinde sunulur. Zaman hem başlı başına bir konu olarak hem de kurgunun fiziksel zemini olarak yer bulur romanda. Böylece Mrs. Dalloway zamana dair bir anlatı olarak biçimlenir. Tomris Uyar, Mrs. Dalloway’in bir günün tarihi olduğunu söyler. Bunu duyduktan sonra okur, bir günde iki yüz sayfayla anlatacak ne bulunduğuna şaşıp Woolf’u takdir edebilir; ama bu yine de romanı özel kılmaz. Sözgelimi, bir gün saatlere ve dakikalara bölünüp bu zaman dilimlerinin her birine bir olay atfedilebilir. Woolf’un Mrs. Dalloway’de gerçekleştirdiği zaman aktarımı bu türden değildir. Aksine, şimdiki zaman anlatısı içinde sürekli karakterlerin geçmişine açılan kapılarla karşılaşırız romanda. Karakteri bir anda geçmişine sürükleyen, dış dünyadaki bir nesnedir çoğunlukla. Daha romanın ilk sayfalarında güzel Londra sabahı, alışverişe çıkmış Mrs. Dalloway’e gençliğinden bir Bourton sabahını çağrıştırır. Mrs. Dalloway o günlere geri dönüp tekrar yaşarken okur