Yazarkafa Dergi Mayıs-Haziran 2016 | Page 10

Gülmek... Bir akşamüstü dertler yine hat safhada, oturup kadim dostumla iki lafın belini kırmaya karar verdik. En sevdiğim mekanda. Neşet Ertaş çalıyor. Çayı rakı niyetine yudumluyoruz. Adettendir, önce bir hayata sövüyoruz. Tabi o da götüyle gülüyor. Eşitlik değil, bir nevi orantısız güç. Neyim var, dedim. Önce sustu. Zaman geçtikçe dil de çözülüyor tabi. ‘‘İnsanlar benden güçlerimi çaldı dostum’’ dedi. Gülüş... Gülmek... Gülememek... Gülüş önemli abi dedim kendi kendime. Hoca espri yapınca gülersin. Arkadaşlarla oturunca gülersin, saçmalayınca gükersin, sevgilinle bazen salak salak gülersin... Ama yok, çalınmış. İnsanlar çalmış. İsyana teşvik bir durum. Bakışlarımla durumun vaziyetini çaktırdığımı düşündüğüm için sustum. O da zaten başka bir şey demedi. Benim de içimdeki çocuğu öldürdüler, dedim. Düşünün, 22 yaşındasın ama 10 yaşında olmak varken 40-50 yaşındasın. Güzel hayaller kurmaya üşenecek kadar yaşlanmışsın. Aslında tripkolik dinlemek istiyorsun ama hayat sana sıkıysa bir Müslüm Baba dinle diyor. Yarınlarını hatırlamıyorsun ama geçmişten ümidin var. Bir düşün... Sonra, senin durum benden daha vahim bakışı attı. Ortalıkta bir sükunet. Allah içindeki çocuğa zeval vermesin deyip ice teaye dönüşen çaylarımızdan birer yudum aldık. Yitik Ezgi Denize kıyısı olan düşlere adım atmak isterken Terk edilmiş sokaklara, boş kaldırımlara sürükleniyorum Akibeti belirsiz umutlarımı da alarak yanıma. Gönlümün semalarında bir garip ezgi Söz veriyorum gece inerken şehire Harabelere dönüyorum şehrin soğukluğunda Verdiğim sözleri tutamadıklarım gelir aklıma ansızın Afitap bir gecenin ardından uyanılan sabahın soğuk bir su gibi yüzüme çarptığı gerçekler Gerçekler... Hayallerim yanar Adını aldığım karanfiller solar Müsterih şarkılar kapatır kapılarımı Gönlümün semalarında ezgiyle kalırım bir başıma. Gece inerken şehire... Sümeyye AĞIM 10