Lisa De Jong
Ayağa kalkıp elini uzattı. “Gel, hadi. Evde fazladan bir kazağım var. Onu alabilirsin.”
Annesiyle babası o hafta sonu kasaba dışına çıktıkları için
parti onun evinde yapılıyordu. Elini tutmadan önce bir an tereddüt ettim. Hakkında bir şeyler bilsem de tam anlamıyla tanımıyordum onu. Evine ilk gidişim değildi ama daha önce hiç
içeri davet edilmemiştim. Biraz huzursuz olsam da ona güveniyordum. Güvenmemem için hiçbir sebep yoktu.
Drew, evin kapısını açıp içeri girerken elimi hiç bırakmadı.
O an bütün dikkatim duvarlardaki modern renklerde ve kiraz
ağacından yapılma zemindeydi. Üst kata çıktığımızı fark etmemiştim bile.
Cebinden anahtarını çıkarıp ikinci katın koridorunda sıralanmış kapılardan birini açarken onu izliyordum. Ona nasıl
baktığımı fark etmişti herhalde çünkü dudaklarına bir gülümseme yerleşti. “Benden başka kimsenin odama girmesinden
hoşlanmıyorum da,” diye açıklama yaptıktan sonra kapıyı iterek açtı.
Kafamı sallayıp onun peşinden içeri girdim. Drew Heston’ın odasına girdiğim için biraz huzursuz muydum? Evet.
Peki, bir anlığına da olsa orada olmamam gerektiği aklıma
geldi mi? Hayır. Onu yıllardır tanıyordum ve onu tanıyan diğer herkes hayranıydı.
Kapıyı kapatıp kilitlediği zaman kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Gözlerini gözlerimle takip ederek, odayı baştan
başa süzmesini izledim. Koyu lacivert duvarlar futbolcu posterleriyle doluydu. Odasının, kirli eşofmanlarının kötü koku8