Lisa De Jong
Tek kelime etmeden aramızda hiçbir boşluk kalmayacak
şekilde vücudunu vücuduma yasladı. Avuçlarım terlemiş, dizlerim sanki kâğıttanmışçasına güçsüzleşmişti. Transa geçmiş
gibiydi Drew. Bu hali ödümü patlatıyordu.
“Drew.”
“Dışarıda yağmur yağıyor, Kate,” deyip eliyle yanağımı
tuttu. Geriye doğru bir adım atıp elinden kurtuldum ama peşimden geldi. Çok geçmeden sırtımı duvara yaslamıştı. Gitmek istesem de artık çok geçti. Ellerini arkamdaki duvara
yaslayıp beni iyice kapana kıstırdı. “Mmm, çok güzel kokuyorsun,” diye inleyip dudaklarını boynuma bastırdı. Kendimi
çok çaresiz hissediyordum.
“Drew, lütfen, bırak gideyim. Morgan’ı bulmam lazım,”
dedim ağlayarak. Bütün vücudum, daha önce hiç hissetmediğim kadar büyük bir korkuyla titriyordu. Felç olmuştum
âdeta, donup kalmıştım.
Beni duymazdan gelip boynumu öpmeye devam etti. Karşı koymak için kafamı çevirip duruyordum ama o da benim
hareketlerime göre hareket ediyordu. “Sorun ne, Kate? Bana
nasıl baktığını gördüm. Sen de benim kadar istiyorsun bunu,”
dedi, zaten gergin olan bedenimin daha da paniklemesine sebep olan buğulu bir sesle. Kalan son gücümle onu göğsünden
ittim ama yerinden kımıldamadı bile.
“Bırak beni,” diye yalvardım. Sağ elini kalçama indirip sıkıca tutarken dudaklarını dudaklarıma sertçe bastırdı. Öpücüğünün şiddetiyle ağzımda keskin bir acı duydum. Tek hissedebildiğim kendi kanımın tadı ve nefesindeki alkol kokusuydu.
10