Bu noktada denklemi
tersine çevirmek için
elinizdeki tek değerin
operasyonel
maliyetler
olduğu düşünüldüğünde
(ki pazarlama bütçesini
daraltmak gibi tersçi bir
mantığı
tartışmıyorum
bile) müşterinin seçim
parametelerinden “fiyatta
tutarlı”
bir
alternatif
olabilmek adına pratikte
pek de mümkün olmayan
yöntemler
geliştirmeniz
gerekebilir. (satış sonrası
hizmetleri kapatmak ya
da lojistik kalite ve hızını
düşürmek gibi)
Oysa gelenekselcinin
üstenci
yaklaşımından
faydalanmak ve “en iyi”
yerine “yeterince iyi”
ürünler ile fiyat rekabetinde
arayı açacak alternatifler
üretebilmek sanıldığından
çok daha kolaydır.
2000’li yılların başında
motosiklet
pazarını
Japonların
elinden
alan Çinli üreticilerden
öğrenebileceğiniz
gibi;
Tüketicilerin beklentilerini
karşılayacak ve düşük fiyata
sahip ürünler üzerinde
yaratacağınız
pazarlama
56
duygusunu,
iyi
analiz
ettiğiniz hedef kitlenize
başarıyla
giydirdiğinizde;
“yeterince iyi” alternatifler
son kullanıcı tarafında daima
güçlü bir alım dürtüsünü
tetikleyecektir.
99 krizinin yarattığı
”1 milyoncular” (bugün 1
TL’ciler), ekonomik refahın
artması ile “idare eder”
segmentte ki rollerini
tamamlayıp, ihtiyaçlarına
göre
evrimleşen
müşterilerini
“yeterince
iyi” segmentine devrettiler.
Bu segment, dün olduğu
gibi dünya genelindeki
tüketicilerin %70’ini temsil
eden “orta gelir düzeyi” ve
“yüksek gelir düzeyinde
hesaplı alış-verişi tercih
eden” kitlenin içinden çıkmak
istemediği ve her daim
üzerinde durulabilecek bir
portföyü işaret etmektedir.
Doğru pazarlama ve fiyat
stratejileri ile yaklaşıldığında,
bu kitle her zaman pazardaki
en büyük alıcı konumunda
olacaktır.