Kass Morgan
benim gözden kaçırdığım bir kazazede bulursan bağır yeter. Yaralıları şuraya topluyoruz.” Parmağıyla uzaktaki karanlığı işaret
etti ama Glass ancak yerdeki hareketsiz bedenlerin başında duran, eğilmiş figürlerin silüetlerini seçebiliyordu.
“Orada, suyun kenarında bir kadın var. Yaralı sanırım.”
“Tamam, gidip onu alırız.”
Adam, Glass’ın göremediği birine işaret etti, sonra da yalpalayarak koşmaya başladı. Glass tuhaf bir dürtüyle, adama
seslenip önce kayıp Thomas’ı aramanın daha iyi olacağını
söylemek istedi. Kadının, hayatı yaşamaya değer kılan biricik
insan olmadan Dünya’da bir ömür geçirmektense, suyun içinde kan kaybından ölmeyi yeğleyeceğinden emindi. Ama adam
çoktan gitmişti.
Glass derin bir nefes alarak ilerlemek istedi ama ayaklarının beyniyle bağlantısı kopmuştu sanki. Luke sağ olsa şimdiye kadar Glass’ı bulmaz mıydı? Glass’ın onca şamata arasında
Luke’un kalın sesiyle kendisine seslendiğini duymaması, en
iyi olasılıkla, Luke’un hareket edemeyecek kadar yaralanmış
bir halde bir yerlerde yattığı anlamına geliyordu. En kötü olasılıkla ise...
Glass, tatsız düşüncelere direnmeye çalıştı ama bu bir
gölgeyi itmeye kalkışmak gibiydi. Hiçbir şey karanlığı kafasından uzaklaştıramıyordu. Bir araya gelmelerinden ancak
saatler sonra Luke’u kaybetmesi, akıllara durgunluk verecek
bir acımasızlık olurdu. Annesinin başına gelenlerden sonra
aynı şeyleri yeniden yaşayamazdı. Hayır! Hıçkırığını bastırarak ayaklarının üzerinde yükselip çevresine bakındı. Artık
18