THE 100 | Eve Dönüş | Page 16

Kass Morgan yolundan alıkoyacaktı ama yürümeye devam etmesi gerektiğini biliyordu. Kadının acısını hafifletecek hiçbir şey yapamazdı. Wells’in kız arkadaşı Clarke gibi doktor değildi ki... Hatta hep doğru zamanda, doğru şeyi söylemeyi bilen Wells veya Luke gibi, sosyal bir insan da değildi. Gezegende tek bir kişiye yardım edecek gücü vardı ve iş işten geçmeden onu bulmak zorundaydı. “Özür dilerim,” diye fısıldadı Glass, acıdan yüzü çarpılan kadına dönerek. “Sizi almaya geleceğim. Gidip şeyi... Birini bulmam gerek.” Kadın dişlerini sıkıp başını salladı, sıkıca kapattığı gözlerinden yaşlar süzüldü. Glass bakışlarını kadından ayırıp ilerledi. Gözlerini kısarak, önündeki sahneyi anlamlandırmaya çalıştı. Karanlık, sersemlik, duman ve Dünya’da bulunmanın şoku bir araya gelince, her şey bulanıklaşmıştı sanki. Nereye baksa, gölün kenarına inen gemilerin bıraktığı, için için yanan enkaz yığınlarını görüyordu. Uzaktan, ancak ağaçların belli belirsiz silüetlerini seçebiliyordu ama oraya kaçamak bir bakıştan fazlasını atamayacak kadar endişeliydi. Eğer Luke’la beraber bakamayacaksa ağaçlar, hatta çiçekler neye yarardı ki? Gözleri bir kazazededen ötekine gidiyordu, hepsi de hırpalanmış ve şaşkındı. Yaşlı bir adam gemiden kopan geniş bir metal parçasına oturmuş, başını ellerinin arasına almıştı. Suratı kanlar içinde bir çocuk, kıvılcımlar çıkararak cızırdayan karmakarışık kabloların ancak birkaç metre ötesinde tek başı16