EVE DÖNÜŞ
Tüyleri ürperdi. Tökezleye tökezleye, yardım isteyen kadının yanına gitti. Kıyıya yığılıp kalmış kadının bedeninin alt
yarısı hızla kırmızılaşan suyun içindeydi. Glass eğilip kadının
elini tuttu. “Endişelenme, iyileşeceksin,” dedi, sesinin hissettiğinden daha emin çıktığını umuyordu. Kadının gözleri korku
ve acıyla büyümüştü. “Thomas’ı gördün mü?” dedi hırıltılı bir
sesle.
“Thomas mı?” diye yineledi Glass, gözleriyle beden ve enkaz gölgelerinden oluşan manzarayı tarayarak. Luke’u bulması gerekiyordu. Dünya’ya ayak basmaktan daha korkunç gelen
tek şey, Luke’un yaralanıp bir yerlerde tek başına yattığını düşünmekti.
“Oğlum, Thomas,” dedi kadın, Glass’ın elini iyice sıkarak.
“Farklı gemilerdeydik. Komşum...” Istırap içinde soluğu kesilince sözü yarım kaldı. “Ona bakacağına söz verdi...”
“Onu bulacağız,” dedi Glass. Kadının tırnakları etine battığından yüzünü acıyla buruşturdu. Dünya’da kurduğu ilk cümlenin yalan çıkmamasını umuyordu. Gemide güç bela kurtulduğu
kargaşa geldi aklına: Yok olan Koloni’den ayrılan gemilerde yer
kapmak için uçuş güvertesine doluşmuş, güçlükle nefes alan insan kalabalığı... Çocuklarından ayrıldıkları için deliye dönmüş
ebeveynler. Muhtemelen hiç bulamayacakları aile üyelerini arayan, travma geçirmiş, dudakları mosmor çocuklar...
Kadın acıyla bağırınca Glass kaçmayı başararak, kadının
elini suya bıraktı. “Onu arayacağım,” dedi titrek bir sesle, santim santim uzaklaşmaya başlarken. “Onu bulacağız.”
Midesinde büyüyen suçluluk duygusu Glass’ı neredeyse
15