EVE DÖNÜŞ
Glass aracı kaplayan sıra sıra küçük pencerelere baktı.
Tüm giriş kapılarına puslu, gri bulutlar doluşmuştu. Tuhaf
ama güzel, diye düşünüyordu ki bir anda pencereler patlayıp
parçalandı, kabinin dört bir yanına sıcak cam ve metal parçaları saçıldı. Kırık pervazlardan alevler fışkırdı. Camlara yakın
oturanlar çılgınlar gibi başlarını eğip uzaklaşmaya çalıştılar
ama gidecek hiçbir yer yoktu. Geriye eğilip arkalarındaki insanların üzerine düştüler. Yanmış metalin keskin kokusuyla
burun delikleri yanan Glass, başka bir şeyin kokusunu alarak
öğürdü... Giderek artan bir korkuyla, kokunun yanmış etlerden geldiğini fark etti.
Hızla giden geminin gücüne karşı koyarak, Luke’a bakmak
için başını çevirdi. Glass bir an ağlayışları, haykırışları, metalin çıtırtısını işitmez, annesinin son nefesini hissetmez oldu.
Bir tek profilden Luke’un yüzünü görebildi; on sekizinci yaş
gününde ölüme mahkûm edildiği o korkunç hapis aylarında,
gecelerce kafasında çizdiği o kusursuz profili ve güçlü çeneyi
gördü.
Glass parçalanan metalin acı sesiyle gerçekliğe geri döndü.
Kulak zarlarında titreşerek çenesine inen ses, kemiklerinden
geçip iç organlarına yayıldı. Dişlerini birbirine geçirdi. Çaresiz bir korkuyla, gemiden ayrılan çatının, bir kumaş parçası
gibi uçup gidişini izledi.
Kendini zorlayarak yeniden Luke’a döndü. Luke gözlerini
kapatmıştı ama şimdi yenilenmiş bir güçle Glass’ın elini sıkıyordu.
“Seni seviyorum,” dedi Glass ama sözleri dört bir yanla11