Öğle yemeğinde ana yemek hindiydi. Yanında da hazır
Pat! Bir avuç soslu patates püresi göğsümün ortasına çarp-
patates püresi, ıslak bir yeşil sebze, bir de kurabiye vardı. Başka bir şey sipariş etmek için ne yapmam gerektiğinden emin değildim, o yüzden tepsimi öylece kaydırıp
kafeterya arılarının yemekleri doldurmasına izin verdim.
Önümdeki iki buçuk metrelik son sınıf çocuk nasıl yaptıysa, tek kelime bile etmeden üç tane cheeseburger, patates
kızartması ve iki tane çikolata aldı. Gözlerini kullanarak
Mors alfabesiyle mi söylemişti acaba? Bu konu üzerinde
biraz daha çalışmam gerekiyordu. Basketbol Direği’nin
arkasından kafeteryaya girdim.
tı. Kafeteryadaki herkes bana bakarken bir anda bütün ses
Birkaç arkadaşımı, daha doğrusu önceden arkadaşım olduğunu sandığım birkaç kişiyi gördüm ama onlar da kafalarını
başka tarafa çevirdiler. Hızlı düşünmem gerekiyordu. Sabah konuştuğum yeni kız Heather pencerenin yanında kitap
okuyordu. Onun yanına oturabilirdim. Ya da bir çöp kutusunun arkasına saklanabilirdim. Ya da belki yemeğimi çöpe
atıp kapıdan çıkıp gidebilirdim.
Basketbol Direği, arkadaşlarının oturduğu bir masaya el
salladı. Tabii ya. Basket takımı. Hepsi birden Basketbol
Direği’ne küfür etmeye başladılar. Sivilceli atletik çocuklar, böyle tuhaf bir biçimde selamlaşıyorlardı. Önümdeki
çocuk da gülüp çikolatasını masadakilere fırlattı. Etrafından dolanıp geçmeye çalıştım.
kesildi. Herkes suratımı aklına kazıyordu. Beni sonsuza kadar, “okulun ilk gününde göğsüne patates atılan kız” olarak tanıyacaklardı. Basketbol Direği özür dileyip bir şeyler
söylemeye başladı ama geri kalan dört yüz kişi kahkahalara
boğulunca ne dediğini duyamadım. Dudaklarını da okuyamıyordum ki... Tepsimi bırakıp kapıya doğru koştum.
Kafeteryadan o kadar hızlı çıktım ki atletizm hocası görse
beni yıldız takımına alırdı. Ama maalesef kafeteryada Bay
Boyun görevliydi. Gerçi elinde futbol topu yoksa on saniyeden kısa sürede yüz metre koşan bir kız, Bay Boyun’un
ilgisini çekmiyordu.
Bay Boyun: “Yine karşılaştık.”
Ben:
“Eve gidip üzerimi değiştirmem lazım,” ya da “Mankafanın ne yaptığını gördünüz mü?” desem dinler miydi acaba?
Mümkün değildi. Tek kelime etmedim.
Bay Boyun: “Nereye gittiğini sanıyorsun?”
Ben:
Hiçbir şey söylememek daha kolaydı. Çeneni kapat,
dudaklarını mühürle, sesini kes! İletişim kurmakla ya da
24
25