Test Drive | Page 11

Bu oydu. O olmalıydı. Elimdeki kitabı yüzüme doğru kaldırdım ve kıza gizlice baktım. Diğer iki kız hâlâ konuşuyor, birbirlerine çocuk kitapları bölümünün tavanına astığım kâğıttan bir kuşu gösteriyorlardı. O konuşmuyordu, geride kalmıştı, gözleri etrafındaki kitaplardaydı. O zaman yüzünü gördüm ve yüzündeki ifadede kendime ait bir şeyleri tanıdım. Gözleri rafların üzerinde dolaşıp duruyor, kaçacak bir yer arıyordu. Kafamda bu sahnenin yüzlerce farklı versiyonunu kurmuştum ama şimdi o an gelmişti işte ve ne yapacağımı bilmiyordum. O kadar gerçekti ki! Arka bahçede kitap okur ya da ödevini yaparkenki halinden farklıydı. Orada, aramızdaki mesafe aşılamaz bir boşluktu; uzak durmak için o kadar çok nedenim vardı ki! Ama burada, kitapçı dükkânında, benimleyken, nefe kesecek kadar yakınımdaydı, daha önce hiç olmadığı kadar yakınımda. Beni onunla konuşmaktan alıkoyacak hiçbir şey yoktu. Bakışı benim tarafıma doğru çevrildi, telaşla başımı kitabıma eğdim. Yüzümü tanımazdı ama gözlerimi tanırdı. Gözlerimi tanıyacağına inanmak zorundaydım. Çabucak gitsin de tekrar nefes alabileyim diye içimden dua ettim. Bir kitap alsın da onunla konuşabileyim diye içimden dua ettim.