Dördüncü Bölüm • Sam
32° C
Grace’le konuşmama ramak kalan gün hayatımın en sıcak günüydü. Klimalı
kitapçıda bile sıcaklık kapıdan sürünüp geliyor, büyük pencerelerden dalga
dalga içeri yayılıyordu. Tezgâhın arkasında, güneşin vurduğu taburemin
üzerine yayılmış oturuyor ve sanki her bir damlasını içimde tutabilirmişim
gibi yazı içime çekiyordum. Saatler ağır ağır geçerken, ikindi güneşi
raflardaki bütün kitapları ağartıp soluklaştırarak onları kendilerinin soluk
kopyaları haline dönüştürdü, sayfaları ve içindeki mürekkebi öyle ısıttı ki,
okunmamış sözcüklerin kokusu havada asılı duruyordu.
İnsanken sevdiğim şey işte buydu.
Kapı küçük bir çın sesiyle açıldığında kitap okuyordum; sıcak hava ve
bir grup kızın boğucu kokusu içeri hücum etti. O kadar yüksek sesle
gülüyorlardı ki yardımıma ihtiyaçları olmadığını düşündüm ve okumaya
devam ettim. Raflar boyunca dolanıp itişip kakışmalarına ve kitaplardan
başka her şeyden bahsetmelerine sesimi çıkarmadım.
Kızlar hakkında bir kez daha düşüneceğimi hiç sanmıyordum, ta ki
içlerinden birinin sarı saçlarını sallayışını ve uzun atkuyruğunun havayı
süpürüşünü göz ucuyla yakalayana dek. Eylemin kendisi önemsizdi ama bu
hareketiyle havaya bir koku yayılmıştı. Kokuyu tanımıştım. Kokuyu hemen
tanımıştım.