TED Meşale Dergisi 29. Sayı | Page 18

konseptlerini açıklayan Prensky, eski sistemde yani miras alınan düzende okuma, yazma, aritmetik, mantık gibi Antik Yunan’dan beri batı dünyasında eğitimin temelini oluşturan başlıkları sıralıyor. “Gelecek”te ise yazılım, kodlama, robotlar, nanoteknoloji, genetik gibi alanlarla birlikte, etik, sosyoloji, siyaset ve yabancı dil derslerine yer verileceğini söyleyerek şu soruyu soruyor: “Peki kaç dijital göçmen bunları öğretmeye hazır ki?” Dijital yerlilerin eski yöntemleri kullanmaya karşı çıktığının altını çizen yazar, dijital göçmenlerinse teknolojiye direndiğini söylüyor. “Akıllı yetişkinler,” diyor Presnky, “Çocuklarının dünyasını anlamadıklarını kabul ediyor. Esnek olmayan göçmenlerse zamanlarının çoğunu ‘eski günler ne güzeldi’ diye homurdanarak geçiriyor.” Konuya bu açıdan baktığımızda daha öncekilerden farklı bir kuşak çatışması görürüz. Eskiden de ebeveynler veya öğretmenlerle yeni nesiller arasında çatışmalar yaşanırdı. Ancak iki taraf da benzer bir yaşam anlayışına, ortak bir zemine sahipti. Presnky bir zemin kayması yaşandığını saptayarak eğitim, iletişim ve toplum çalışmalarında yeni bir literatür oluşmasının önünü açıyor. 16 İçinde yaşadığımız çağın öne çıkan özelliklerinden hız kavramı, dijital yerli- dijital göçmen kavramlarının ve buna bağlı gelişen süreçlerin de süratle değişmesine yol açtı. Dijital yerli kavramı, çıkışı itibarıyla teknolojiyi önceki kuşaklara göre çok daha iyi kullanmayı ifade eden olumlu bir içeriğe sahipti. Ancak yaklaşık 20 yıl içinde yaşananlar bu kavrama olumsuz anlamlar da yüklemeye başladı. Bilgisayar veya tabletlerin eğitimde kullanılması artık yaygınlaştı. Ancak denetimin dijital gereçlere geçmesi durumunda ortaya çıkabilecek sorunlara dikkat çeken uzmanlar var. Bilgisayar teknolojilerinin eğitime dâhil edilmesi kaçınılmaz bir süreç. Ama bilimkurgu yapıtlarında karşımıza sıkça çıkan “Dünyayı robotlar mı yönetecek?” sorusuna benzer şekilde “Öğretmenlerin yerini bilgisayarlar mı alacak?” sorusu hâlâ yanıtını arıyor. Dijital yerliler söz konusu olduğunda eğitimi etkileyecek bir dizi olumsuz özellik sıralanıyor. Bunların başında dijital yerlilerin kendilerini ifade etme isteğinin neredeyse her şeyin önüne geçmesi geliyor. Sosyal ağlarda görülen “yorum kirliliği” biraz da bu sürecin parçası. İster yerli olsun ister göçmen, dijitalliği yer yurt edinenlerin bilgi sahibi olmadıkları konularda bile görüşlerini diğer insanlarla paylaşmak için sabırsız davrandığı, bir konunun uzmanlarıyla o alana dair en ufak bilgisi olmayan kişilerin aynı düzlemde yer alması, bilgi paylaşımından çok takipçi sayısına bağlı etki alanının genişliği bilgiyi değersizleştiriyor. Bu durum ikili ilişkilerden eğitime, kültürden siyasete her alanda karşımıza çıkan çağdaş bir sorun haline geldi. Dijital yerlilerle ilgili en fazla ifade edilen şikayetlerden biri de odaklanma sorunu yaşamaları. Tablet ve cep telefonlarında genellikle birden fazla ekranı eşzamanlı kullanmaya alışmaları, ekranı sürekli kaydırarak işlem yapmaları ve neredeyse tüm işlerini “tek tıkla” halletmeye alışmaları bir konu üzerinde belirli süreyle odaklanmalarını zorlaştırıyor. Bu durum özellikle okullarda sorun olarak karşımıza çıkıyor. Konvansiyonel göçte, göçmenlerin yeni yurtlarına adapte olup yerlileşme süreci kuşaklarla ifade edilirken dijital göçmenlikte bunun oldukça kısa sürdüğü görüldü. Yine de sosyal medya ağlarının kullanıcı profilleriyle ilgili yapılan araştırmalar söz konusu mecralarda dijital yerlilerin ezici çoğunlukta olduğunu söylüyor. 2017 yılında yapılan bir araştırma dijital göçmenlerin teknolojiye adapte olduğunu, geleneksel bilgi edinme yöntemleri ile teknolojiyi bir arada kullanarak sorunlara daha hızlı ve uygun çözümler getirdiğini ortaya koyuyor. Dijital yerlilerin ise aynı araştırmada dijital kaynaklardan sunulan haberlerin doğruluğunu tahlil edemedikleri görülüyor. Bunun nedeni olarak düşünmeden, anlık iş yapma alışkanlığı gösteriliyor. Bu noktada karşımıza çıkan ilginç bir ayrıntı var: Günümüzün teknolojisini geliştirenler dijital göçmen olarak adlandırılan kuşaklara mensup. Dijital yerlilerde ise tüketici davranışı ön planda. Bu kuşak henüz yerleşik olarak üretici konuma geçmese bile 2014 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçları geleceğe ilişkin olumsuz bir tablo sunuyor. Araştırmaya göre dijital yerlilerin yüzde 83’ünün akıllı telefonlarıyla uykuya daldıkları (Uyanık oldukları zamanın büyük çoğunluğunu telefona bağlı şekilde geçirdikleri) ancak aynı bireylerin yüzde 58’inin teknoloji kullanmadan sorunlarını çözmekte yetersiz olduklarını ortaya koyuyor. Teknolojik gereçlerin araç olarak kullanılması yerine amaç edinilmesi, gençlerin hayattaki başarılarını etkileyeceğe benziyor. Yani Prensky’nin önerdiği şekilde eğitimi onların eğilimlerine göre düzenlesek bile sosyal yaşam ve iş pratikleri böyle ilerlemiyor. Bu durumda tıpkı dijital göçmenlerin yeni teknolojilere uyum sağlaması gibi dijital yerlilerin de konvansiyonel öğrenme veya zaman geçirme yöntemlerine belli bir oranda uyması sağlıklı bir yol olabilir. 17