TED Meşale Dergisi 25. Sayı | Page 12

4. yüzyılın ortalarına doğru Hristiyanlığın yayılmasıyla kent, büyük bir dini merkez haline gelmiş; Hristiyanlık Meclisi’nin önemli dini kararları burada alınmıştı. Ortodoks ve Arian uyuşmazlığı olmak üzere çeşitli teolojik tartışmalara ve bunlar etrafında yaşanan olaylara da şahitlik etmişti. Hristiyanlığın kent içinde yaygınlaşması hiç de kolay olmamıştı. Suikastlar, saldırılar antik Ankara sokaklarında kol gezmişti. “Diocletian Devri” (284-305) diye adlandırılan bu dönemde Hristiyan karşıtları üzerindeki baskı doruk noktasına ulaşmıştı. Bütün bu süreç içerisinde dönemin Ankara’sı uzun yıllar keşişlerin, papazların ve din kavgalarının sardığı bir Hristiyan şehrine dönüşmüştü. Roma İmparatorluğu’nun dört başı mamur bir kent haline getirdiği Ankara, MS 395’te Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Doğu Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altına girmiştir. Başkentin Roma’dan Konstantinopolis’e taşınmasıyla İmparatorluk ordularının kışlık 10 konaklama ve ikmal yeri olarak bir kışla şehir görünümü kazanan Ankara, askeri ve lojistik önemini Doğu Roma (Bizans) Devri boyunca da devam ettirmiştir. Ekonomik hayat canlanmış; dokuma, boyalı kumaş üretimi ve ticaret gelişmiştir. İstanbul’un nemli iklimi yerine Ankara’nın kuru havasını tercih eden imparatorlar için burası aynı zamanda bir tatil mekânı haline gelmiştir. 6. yüzyıldan sonra işgalciler yine sahneye çıkmış, 7. yüzyıl başlarında büyük bir Sasani saldırısıyla yakılıp yıkılınca güzel Ancyra’nın sınırları Kale duvarları içine sıkışıp kalmıştır. Roma dönemi yapıları yıkıma uğramış ve yıkıntılardan geriye kalan artıklar, yeni sınırları belirleyen kale duvarlarında yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. 9. yüzyıldaki Abbasi saldırıları ise kentin giderek daha da içine kapanmasına sebep olmuştur. Ancak 10. yüzyıldan itibaren kent hareketli günlerine geri dönmüş; maden, baharat, fildişi, şarap gibi değerli malların işlenip depolandığı büyük bir ticaret üssü haline gelmiştir.