TED Meşale Dergisi 24. Sayı | Page 26

ÖLÜMÜNÜN ELLİNCİ YILINDA Füruğ Ferruhzad Kültür ürünleri, insanlığın ortak değerlerini yansıtmak bakımından evrensel bir kimlik taşımakla birlikte çıkış noktaları çoğunlukla yerel veya ulusal unsurlardır. Özellikle edebiyat söz konusu olduğunda kullanılan ana malzeme, yani dil, bu durumu kaçınılmaz kılar. Sanatçının işlediği tema ne olursa olsun, onu ifade ettiği araç ana dili olduğundan, o dili bilmeyen kişilerin eserle ilişki kurması için bir yardımcıya, çeviriye ihtiyaç vardır. Çeşitli dönemlerde ortak bir kültür havzasını paylaşan ulusların birbirlerinin dillerini etkilediği, sanat alanında benzer yapıda ürünler ortaya koyduğu görülür. Divan Edebiyatı olarak adlandırılan klasik Türk şiirinin İran şiiriyle ilişkisi buna örnektir. Bir yandan çeviri yoluyla birbirlerini tanıyan Türk ve İranlı şairler, diğer yandan karşılarındaki ulusun dilinin inceliklerini öğrenmişler, İslam estetiği başta olmak üzere sınırları belirlenmiş bir alanda birbirleriyle dönem dönem yarışa tutuşmuşlardır. 18. yüzyıl Divan şairi Nedim, “Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır / Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedadır” derken yalnız Osmanlı başkentini İran’la kıyaslamamış, Divan şiirinin İran şiirine üstünlüğünü de vurgulamıştır. 24 Türk-İran ilişkileri Osmanlı dönemindeki uzun siyasi çekişmelerden çok öncesine dayanır. Selçukluların Anadolu’ya gelmeden önce yerleştiği İran coğrafyasında Pers kültürünün tüm renkleri ile İslam’ın getirdiği yenilikler bir arada yaşıyordu. Türklerin Asya içlerinden getirdiği uygarlığın da bunlara eklenmesiyle ortaya çıkan sentez, sonraki yüzyıllarda hem Türk hem de Acem sanatını etkileyecektir. Aynı bölgeyi paylaşmanın avantaj ve dezavantajlarını neredeyse eşzamanlı biçimde yaşayan iki topluluğun 19. yüzyılla başlayan Batılılaşma macerası da paralel ilerler. Bu süreçte Batı edebiyatının etkisinin Osmanlı toprakları üzerinden İran’a ulaştığını söylemek de mümkündür. İki ülkenin de geleneklerini koruyarak Batı uygarlığına eklemlenme çabasında edebiyatın izlediği yol, özellikle 1940’lardan itibaren siyaseti de etkisi altına alacak; hak ve özgürlük talepleri, daha iyi koşullarda yaşama arzusu gibi kavramlar hem Türkiye’de hem İran’da öne çıkacaktır. Bu bakımdan İran edebiyatına yakından bakmak biraz da Türkiye’ye bakmaktır.