YEŞİL SAYFALAR
GÜNEYDOĞU ASYA’DA
I
Ş
I
D
A
R
SI
BİR OKUL
Sanayi Devrimi’nin yaşandığı Avrupa, 18. yüzyıldan
itibaren büyük bir ekonomik atılım gösterdi. Bunu,
sanayiye hammadde sağlamak üzere askerî ve
ekonomik gücü düşük ülkelerin sömürgeleştirilmesi
izledi. Afrika’nın tamamı bu fırtınadan payına düşeni
aldı. 20. yüzyıla gelindiğinde Avrupa, o güne kadar hayal
edilmesi bile zor bir gelişim hikayesinin baş döndürücü
keyfini sürüyordu. Yeni icatlar, gündelik hayatı
kolaylaştıran buluşlar, yeni tüketim alışkanlıkları ve
bunlara uygun bir eğitim sistemi Avrupa’nın çağdaş
kimliğini inşa ediyordu. Bu dönüşüm başta aydınlar
arasında da coşkuyla karşılandı. Ne var ki, yüzyılın
henüz başlarında kontrolsüz üretimin doğrudan
ve dolaylı, ekonomik ve toplumsal sakıncaları yine
aydınlar tarafından keşfedildi. İnsanoğlunu bin yıllardır
besleyen doğa, sınırlı kaynaklara sahipti. Doğa, kendi
düzenine bırakıldığında hasarlarını onarabiliyor, insana
66
kendini yeniden sunabiliyordu. Bu cömertliği yanlış
anlayan insan, doğanın, onun kölesi olduğuna iyiden
iyiye inanmaya başladı. Ciddi bir nüfusun ulaşmakta
zorlandığı temiz su kaynaklarını kirletmeye, yaşam
kaynağı ormanları katletmeye girişti. Yerin altındaki
kıymetli madenleri çıkarmak için doğaya kattığı
yabancı maddelerle kimi zaman geri dönüşü mümkün
olmayan zararlara yol açtı. İşin diğer bir boyutu da
sınırsız üretim için gerekli hammaddeyi elde tutmaktı.
Sömürge toprakları yetmemeye başlayınca Avrupalı
devletler birbirlerinin sömürgelerini elde edebilmek
için korkunç bir savaşa girişti. Yıl 1914’tü. Bu faciada
kozlarını paylaşamadıkları için, yarım kalan hesabı
kapatmak üzere, bu kez çok daha büyük bir kıyım
başladı. II. Dünya Savaşı’nın sonunda ise insan eliyle
insana ve doğaya yapılmış en büyük kötülük yaşandı:
Atom bombası.