TED Meşale Dergisi 21. sayı | Page 26

Cahide Sonku Bir medeniyet tarihi okuması yapıldığında kadınların dünyanın hangi köşesinde kurulmuş olursa olsun medeniyetlerin oluşumunda güçlü birer figür olarak ortada olduklarını görürüz. Kadınlar sadece medeniyetlerin var olmasında önemli roller üstlenmiyor elbette, dahası bu medeniyetlerin devamını ve gelişmesini de sağlayan başat öğe olarak öne çıkıyorlar. Kadınsız bir yaşam, hele de medeni bir yaşam oluşması mümkün değil. Kentleri kent yapan kadınların kendilerine özgü kavrayışlarıyla sergiledikleri küçücük dokunuşlar. Bilimi, teknolojiyi, kültürü ve ilerlemeyi, kısacası hayatın her alanını geniş bir bakış açısıyla kuşatan kadınların varlığı etkiliyor, yüceltiyor. Kadına dair tüm bu olumlu yaklaşımlar bilinir ve kadının niteliği üzerine onca düşünülüp yazılırken, kadın kavramı aile içi şiddet ve cinsel istismarla, toplumsal ve kültürel baskıyla, eğitimden yoksun bırakılma, çalışma hayatından uzak tutulma, iş yerinde ayrımcılık ve gelir eşitsizliğiyle beraber anılıyorsa, bütün ülkelerin şapkalarını önlerine koymaları gerekir. Hayatın hayat, kentlerin kent olabilmesi için, yaşanılabilir zamanların var olması ve eşitsizliğin ortadan kalkması adına kadın kimliğinin her zaman olduğundan daha fazla incelenmesi, savunulması ve öne çıkarılması gereken bir dönemi yaşıyoruz. 26 Semahat Geldiay Oysa 1923 yılında onca çabanın ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti tüm fakirliğine, imkânsızlıklarına ve çaresizliklerine rağmen bugün savunulması gerektiğini söylediğimiz kadını hiç böyle bir yere koymadı. Öyle ya, bir kavramın savunulması için önce savunulacak durumda olması gerekir. Genç Cumhuriyet, aydınlık yarınlara inanan yapısıyla uygulamaya çoktan geçtiğinden kadın savunulacak durumda olamazdı. Zira kadını başının üzerinde taşıyordu Türkiye Cumhuriyeti. Gazi Mustafa Kemal’in açtığı yolda emin adımlarla ilerleyen kurumlar kadınlarla erkekler arasında hiçbir fark görmediklerini gösterme yarışına girmişlerdi adeta. Öncelik eğitime verilmişti elbette. Her şey eğitimden geçiyordu, başarı da başarısızlık da, eşitlik ve eşitsizlik de. İnsanlar arasında ayrım yapmanın ilk durağı eğitimdi, kadınlara uygulanan adaletsizlik eğitim kurumlarına alınmamalarıyla başlıyordu. Cumhuriyet, eğitim kurumlarında kadınlara erkeklerle eşit şartlar sunarak adaletsizliğin önüne geçtiği gibi aydınlık yarınlara olan inancın da nutuklarda, kitap sayfalarında, yasa maddelerinde kalmayacağını, hayatın her yanına yansıyacağını gösteriyordu.