TED Meşale Dergisi 19. Sayı | Page 42

Uçmak, kadim zamanlardan beri insan oğlunun içindeki ukdelerden biri. Çünkü merak, insanda yemek içmek gibi tatmin edilmesi zorunlu bir güdü. İnsan, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra gözünün görmediğine, kulağının işitmediğine, elinin erişmediğine yönelen bir yapıya sahip. Mağara resimlerinden mitolojilere, Hazerfan Ahmet Çelebi’den Jules Verne’e tarihin çeşitli dönemlerinde uçmakla ilgili hayaller ve tasarılar sürekli gündemde olmuştur. Teknik ilerledikçe çeşitli yöntemler denenmiş ve bulutlara ulaşma hayali gerçekleşmiştir geçen zaman içinde. Türkiye’de modern havacılık etkinlikleri 1911 yılına kadar uzanır. Tayyare Cemiyeti’nin düzenlediği sınavı kazanıp yurt dışına pilotluk eğitimi almaya gönderilen Yüzbaşı Fesa (Evrensev) Bey, Temmuz 1912’de “ilk Türk pilotu” unvanıyla ülkeye döner. Aynı yıl Türk Hava Kuvvetleri envanterinin ilk iki uçağı satın alınır. Birinci Dünya Savaşı kapıdadır ve bu savaş Türk havacılık tarihine altın harflerle yazılacak bir ismin sahneye çıkmasına imkan verecektir: VECİHİ HÜRKUŞ. Tayyareci Vecihi Hürkuş, 1896 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. On altı yaşında gönüllü olarak Balkan Savaşı’na katılır. Uçaklara ilgisi de bu savaş sırasında belirir genç askerin. Osmanlı Ordusu’nun modernizasyonu, sınırlı da olsa bir hava gücünü öngördüğünden Yeşilköy’de bir Tayyare Mektebi kurulmuştur. Pilot olma isteğiyle bu okula yazılır Vecihi. Ancak yaşı küçük olduğundan, pilotluk bölümü yerine uçak makinistliği bölümüne kabul edilir. Birinci Dünya Savaşı’nda Bağdat Cephesi’nde makinist olarak görev yaparken yaralanarak İstanbul’a dönen Hürkuş, tekrar aynı okula girerek pilotluk eğitimini tamamlar. Henüz yirmi bir yaşında çiçeği burnunda bir pilot olarak Kafkas Cephesi’nde görevlendirildiğinde yıl 1917’dir. Bu tarih, Türk havacılık tarihi için bir dönüm noktası olacak ve Vecihi Hürkuş’un ardı arkası gelmeyecek “ilk”lerini başlatacaktır. KÜLTÜR-SANAT 39