restoranına -pardon, bistro- ve sanat galerisine giden
asfaltlı yola sapmıştı bile. Devasa köknar dallarının
arasından süzülen gün ışığı, yolun üzerinde gölge
oyunları yapıyordu. Son dönemeci de aldığında Saklı
Göl bütün güzelliğiyle karşısına çıkıverdi. Bu görüntü
her seferinde nefesini keserdi. Bütün hatıraları bu
sularda saklıydı.
Binanın uzağındaki park alanına yöneldiğinde
şimdiden birkaç arabayı park edilmiş görünce şaşırmadı.
Müşteriler gelmeye bu saatten başlardı.
Seattle'ın eteklerindeki vahşi ve tenha bir yerde bir sanat galerisi açmayı ve bunu bir başarı hikâyesine
dönüştürmeyi ancak annesi başarabilirdi. Catherine asla
başarısız
olmamıştı;
Jenny'yi
kusursuz
birine
dönüştürme çabası dışında tabii.
Gözü saatine gitti: on biri dokuz geçiyor. Çantasını
kapıp karıştırarak tokasını aramaya girişti ve birkaç
becerikli hareketle saçlarını hafiften dağınık bir topuz
yaptı. En iyi halinde değildi belki ama şu anda bundan
iyisini yapamazdı.
Aynadaki yansımasının karşısında son bir kez
yüzünü ekşitip arabadan çıktı.
Henüz sundurmaya varmamıştı ki, kapı açıldı ve
annesi dışarı çıktı. Jenny'nin giydiği elbiseyi fark edince
bir an için gözleri ışıldadı. Ancak sonra keskin gri gözler
alelacele toplanmış saçlarıyla çıplak bacaklarına yöneldi
ve Jenny'nin çok çok iyi bildiği o dudak büzüşü geri