MAKALE
38
SINAİ
Ancak, 1999 yılında gerçekleşen Hel-
sinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığının
tanınmasını takiben uyum sağlanması
gereken teknik mevzuat sayısı artmıştır.
AB’deki teknik mevzuatın gelişen dina-
mik yapısı göz önünde bulundurularak
başlatılan 2/97 sayılı OKK’nin güncel-
lenmesi yönünde bir gereksinim ortaya
çıkmıştır.
Teknik mevzuat
temel olarak klasik
ve yeni yaklaşım
direktiflerinden
oluşmaktadır.
“Klasik yaklaşım”,
piyasaya sürülecek
ürünlere ilişkin çok
ayrıntılı tanımla-
maların yanı sıra
tüm üye ülkelerin kabul etmesi gereken
tip onayını içermektedir. “Yeni yaklaşım”
ise, her bir ürüne ilişkin ayrıntılı kurallara
uyum yerine benzer mallardan oluşan
ürün gruplarına ilişkin temel gerekleri
içermektedir. Temelde, kendi kendine
belgelendirme ve uyumlaştırılmış stan-
dartlara uygunluk ilkesine dayanan yeni
yaklaşımı, uygunluk değerlendirmesi,
akreditasyon, standardizasyon ve piyasa
gözetimi kurumlarını kapsamaktadır.
Dolayısıyla, bu yaklaşımın gerektirdiği
yatay idari yapılar, önemli değişiklik
gerektirmektedir.
Teknik mevzuat uyumu çerçevesinde,
ürünlerin asgari güvenlik koşullarına
sahip olduğunu gösteren CE (Europe-
an Conformity) işareti oluşturulmuştur.
Bir başka deyişle CE işareti üzerine
iliştirildiği ürünün insan, hayvan ve çevre
açısından sağlıklı ve güvenli olduğunu
gösteren bir işarettir. CE işaretini taşıyan
ürünlerin AB’de serbestçe dolaşımı
sağlanmaktadır. Türkiye’nin bu alanda
uyum durumu ileri düzeydedir. “CE”
işaretinin, 1 Ocak 2004 itibariyle Türkiye
iç pazarında da kullanılması zorunlu
hale getirilmiş, akreditasyon alanında da
önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Avrupa
Komisyonu’nun yayımladığı 2013 Türkiye
İlerleme Raporu’nda, yasal düzenleme-
lerde yapılan son değişikliklerle, Türk
Akreditasyon Kurumunun yapısının Av-
rupa akreditasyon sistemi ile daha fazla
uyumlu hale getirildiği ifade edilmiştir.
Söz konusu raporda ayrıca, standardizas-
yon konusunda, Türkiye’nin Avrupa stan-
dartlarına genel uyum oranının yüzde 99
civarında olduğu vurgulanmıştır.
rekli mevzuatı, Gümrük Birliği öncesinde
yürürlüğe koymuş ve Patent Enstitüsünü
1994 yılında kurmuştur. 1995 yılında,
güncelliğini yitiren Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu güncellenmiş ve AB mevzuatı-
na yakınlaştırılmıştır. Ayrıca, Türkiye, bu
alandaki birçok uluslararası sözleşmeye
taraf olmuş ve yürürlüğe koymuştur.
Nitekim, Türkiye, Gümrük Birliği çerçe-
vesinde fikri mülkiyet haklarına ilişkin
uluslararası anlaşmalara, bu çerçevede,
örneğin, Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülki-
yet Hakları Anlaşması’na (TRIPs) taraf
olarak, DTÖ yükümlülüklerini de yerine
getirmektedir.
Rekabet
Fikri ve sınaî mülkiyet hakları
Gümrük Birliği kapsamında tamam-
lanması gereken yasal düzenlemeler,
malların serbest dolaşımının tam olarak
sağlanmasını amaçlamaktadır. Bu düzen-
lemeler içinde önemli bir yer tutan fikri
ve sınaî haklara ilişkin mevzuatın taraflar
arasında farklı düzeylerde bulunması
serbest dolaşıma tarife dışı engel teşkil
etmektedir. Dolayısıyla,
Gümrük Birliği’nin sağlıklı işleyebilmesi
için Türk mevzuatının AB mevzuatı ve
uluslararası sözleşmelere uyumlu hale
gelmesi gerekmektedir.
1/