yarısına kadar ya kayak ya da snowboard yapabileceğimiz
bir şeylerin olduğundan eminim ve sonra gece yarısı kadeh
kaldırmak için dağ evine gidebiliriz,” dedi ve Zephyr’in yüzünün aydınlandığını gördüğünde gülümsedi.
“İşte bu benim kızım!” dedi Zephyr sahiplenerek,
Buns’ı koltuğundan kaldırdı ve onu öyle hızlı döndürdü ki
bir anlığına sadece birer iz oldular. Sonra onu yine ayaklarının üzerine bıraktı.
Buns, “Çok eğlenceli, değil mi tatlım?” diye sordu bana
dönerek. “Ne düşünüyorsun?”
“Kulağa harika geliyor.”
Reed, “Gerçekten doğal afet gibisin, Buns,” diyerek katıldı, ardından eğilerek Buns’ı alnından öptü. Bu, Buns’ın
gülümsemesinin daha da büyümesine neden oldu. “Hadi,
gideceğimiz tatil yerine karar verelim. Böylece strateji için
Zephyr’le beraber uydu görselleri alabiliriz. Sonra yamaçlara saldırımızı planlarız.”
Yüzümü mümkün mertebe duygusuz tutarak içimde
bir savaşın sürdüğünü görmemelerini sağlamaya çalıştım.
Bir tarafım evden dışarı çıkıp yine hayata dönme olasılığıyla havalara uçarken, diğer tarafım evi terk ettiğimde
olacaklardan ölesiye korkuyordu. Kalbim beni ele vermiş
olmalıydı çünkü Reed beni kollarının arasına çekti. Konuştuğunda bana sarılmıştı. “Her şey iyi olacak. Sana hiçbir
şey dokunmayacak.” Yanağını benimkine bastırdığında
ürettiğimiz ateş sarhoş ediciydi.
“Snowboard yapmak için sabırsızım. Meleklerin bir
dağı nasıl avlayacaklarını görmek için sabırsızlanıyorum,”
diyerek kulağına fısıldadığımda yanağımın onunkini okşamasına izin verdim.
“Avlamak için yaratılmışım,” diye kalbimi neredeyse
durduran bir gülümsemeyle yanıt verdi Reed.
“Buldum!” Sandalyesini bizimle yüzleşmek için çevirdiğinde Buns’ın ses tonu kendini beğenmişti. “Buradan
21