Perspective Perspective32 | Page 9

İ zmir’de Yunan göçmeni bir anne ve Karadenizli bir babanın kızı olarak, Fatma Sezen Yıldırım adıyla dün- yaya geldi Sezen Aksu. Anılarında bahsettiği üzere, daha iki buçuk yaşında evden kaçıp sokak sokak, komşu komşu bütün mahalleyi tavaf edip; ak- şam olduğunda sütçü katırının üstünde eve dönen ve dönemin Türk filmlerine özenen bu deli dolu çocuk, İzmir’in de- mokrat ve çok kültürlü toplumunda te- mellendirdi dünyaya bakışını. O dönem Yeşilçam’da Türkan Şoray, Hülya Koçyi- ğit, Ediz Hun, Ayhan Işık ölümsüz aşk- lara, iyilerin kazanıp kötülerin kaybetti- ği hikayelere soluk aldırıyordu. Müzik, dans, resim gibi sanat dallarına oldukça ilgiliydi. Bir ropörtajında dediği üzere: “Hep dansöz olmak isterdim küçükken. Allah babama acıdı da şarkıcı oldum.” Türkiye’nin bu romantik yıllarında Se- zen çok küçük denilebilecek bir yaşta ilk evliliğini yaptı.Onu kendi ifadesiyle ölümün kıyısına getiren bu süreç, onun ilerleyen yıllardaki eserlerine kazına- caktı. Yedi ay süren bu evliliğin ardın- dan derin bir içe kapanış yaşadı. Sanki Sezen’in o yıllardaki ruh halinin bir te- zahürüymüşçesine Türkiye de arabeske doğru koşar adım ilerliyordu. Taşı top- r ağı altın olan İstanbul’a yeni bir hayat kurmak ümidiyle gelen Anadolu insanı ile kentli arasındaki kültür çatışması Türk müziğinde Arabesk, Anadolu Rock gibi yeni akımları filizlendirmişti zira. Bir yandan Ferdi Tayfur “Huzurum Kal- madı” diye feryat ederken öte yandan Ajda Pekkan sarı saçları ve modern gö- rünüşüyle “Hoş Gör Sen” diyordu. Sezen de böyle bir atmosferde 15 yaşındayken İstanbul’a geldi ve Altın Ses yetenek ya- rışmasına katıldı. Sonuç onun için bir hüsrandı: Altıncı oldu ve hayalleri bavu- lunda İzmir’e geri döndü. Liseyi bitirdikten sonra PTT’de şehirler arası telefon hatlarını birbirine bağlayan bir santralde işe girdi. 1973 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne girdi- ğinde ise Türkiye 12 Mart’ın yaralarını sarıyordu sessizce. Fakat bu sessizlik ya- vaşça kök salan politik bir kaosa gebey- di. Çiçeği burnunda üniversite öğrencisi Sezen ise şöhret olma hayalleriyle ve sü- süne püsüne düşkünlüğüyle garipsenir olmuştu. Bir solcu olan müstakbel eşi Engin Aksu ile de bu dönemde tanıştı. O dönem sadece Türkiye için değil, Se- zen Aksu için de bir değişim süreciydi. Topuklu ayakkabılarını ve kendi deyi- miyle “dükkân kepenki gibi” takma kir- 7 piklerini çıkartmıştı. Artık ağaç dikme etkinliklerine katılıyor, Karl Marx oku- yordu. Ama bu düşünsellik onun duy- gusal mizacıyla çelişmekteydi. Eşi Engin Bey Kanada’ya doktora yapmak üzere gittiğinde para kazanmak üzere bir kua- för işletmeye başladı. Kuaför dükkânını batırınca anladı Minik Serçe, bir kez daha İstanbul’a kanat çırpmalıydı. 1975 yılında ilk plağı Haydi Şansım’ı Se- zen Seley adıyla çıkardı fakat plak nere- deyse hiç satmadı. Satılan elli civarı kop- yayı da eşi dostu almıştı. Gazinolarda da beklediği talebi görmedi. İlkler Sezen’in yüzüne hiç gülmüyordu ama o buna rağmen pes etmedi. Elinde besteleri ak- lında hayalleri tek tek Unkapanı’ndaki plakçıları gezdi. İlkler Sezen’in yüzüne hiç gülmüyordu ama o buna rağmen pes etmedi. Elinde besteleri aklında hayalleri tek tek Unkapanı’ndaki plakçıları gezdi.