Perspective Perspective32 | Page 54

fark etmeyeceğini, onun için böyle şeylerin önemsiz olduğunu, ama Marie istiyorsa evlenebileceklerini söylüyor. Zaman yine geçiyor. Sahil- de Mersault’nun komşusu Raymond ve belalılarıyla karşılaşıyorlar. Jigolo olan Raymond, metresinin kardeşleri ile şiddetli şekilde tartışıyor. Mersa- ult aralarına giriyor derken gergin- likler sonucu kardeşlerden birine ateş ediyor. Bir kere. Ardından dört kere daha. Yakalanıyor ve mahkeme- ye çıkıyor. Öldürdüğünü açıkça söy- lüyor. “Pişmanlık duymuyorum, sa- dece can sıkıntısı. Sadece bıkkınlık”. Mersault, idama mahkum ediliyor ve gecenin huzurunda kendini buluyor. 50 İşte özetimiz böyle. Adını roman bo- yunca öğrenemediğimiz ana kahra- man Mersault, “kendisini adım adım ölüme götüren süreci” kayıtsız şartsız izliyor. Belki bu size alışılmışın öte- sinde gelebilir, ama bu yapıtı kaleme alırken Camus'nün asıl amacı da buy- du: bizlere, topluma, çevresine ve oku- yucusuna yabancılaşmayı yaşatmak. Mersault'nun ağzından size şu sözleri aktarabilirim: “Yani bu işin benim dı- şımda görülüyor gibi bir hali vardı. Her şey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu, kaderim bana sorulmadan tayin oluyordu (...) İyi düşününce söylenecek bir şeyim olmadığını an- lamaktaydım. Kendi kendimi seyre- diyormuş gibi bir hisse kapıldım.” Kahramanımız, dakikalar ilerledikçe kendisine, çevresine, topluma, hayata ve tüm varoluşa yabancılaşıyor. “Ee nereden geldi şimdi bu yaban- cılaşma kavramı?” diye soracağınızı tahmin ediyorum. En azından umu- yorum. Bahsettiğimiz yabancılaşma tabii ki Camus’nün ünlü felsefesinin bir üründür: “L’absurde”. L’absurde, yani mükemmel bir çeviri olmasa bile Türkçe’de “saçma”, XX. yüzyı- lın varoluşçularının en önemli tez- lerinden biridir. Her varoluşçu için farklılıklar gösteren bu “absürt” fel- sefesi, Camus için daima metafizik ögeler barındırıyordu. Bir iki dakika öncesinde okuduğunuz özette Ma- rie ve Mersault’nun evlenmelerinden bahsetmiştim. Mersault için evlenip evlenmemek arasında hiçbir şeyin fark etmediğini söylemiştim. İşte karakterin bu bakış açısı absürt fel- sefemize bir örnek. Aynı şekilde şu sözleri de söylüyor romanda Mersa- ult : “Herkes bilir ki, hayat yaşamak zahmetine değmeyen bir şeydir, as- lında 30 ya da 70 yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değildim, çünkü her iki halde de gayet tabii olarak başka erkekler ve kadınlar yine yaşayacaklar ve bu binlerce yıl devam edecektir (...) İnsan mademki ölecektir, bunun nasıl ve ne zaman olacağının önemi yoktur.” Hiçbir şey olmamış gibi. Annesini kaybetmemiş gibi. Yani anlayacağınız gibi güzel okurla- rım, her şey boştur. Her şey anlam- sızdır. İnsanlar... Toplum... Dünya... Hayat... Her şey saçmadır. Tabii bunları ben değil, Albert Camus ve yarattığı alışılmışın dışındaki Mersa- ult söylüyor. Araştırmalar yaparken çok güzel bir cümle buldum. Aynısını yazmak istiyorum: “Yaşamın tekdüze- liği altında, makineleşmiş bir dünyada makineleşmiş bir insan, ölümü bile rahatlıkla kabul eder. Hayat yaşamaya değmez.” Çok karamsar kelimelerle anlatıyor gibi görünebilirim, belki de bu başyapıtın fazlasıyla depresif oldu- ğu izlenimi verdim size. Ama böyle bir durum söz konusu değil. Tabii ki, belki son sayfayı bitirip kitabın kapa- ğını kapattıktan sonra bir iki varoluş krizine girebilirsiniz, ama bu sakın si- zin Yabancı’yı okumanıza engel olma- sın. Eğer daha önceden okuduysanız, bir daha okuyun. Elbet yeni şeyler dikkatinizi çekecektir. Eğer okuma- dıysanız sizlere tavsiyem, hemen en yakın kitapçı, kütüphane veya sahafa gidin ve bu başyapıtı elinize alın. Na- sıl olsa sonradan bırakamayacaksınız. P KAYNAK http://tr.wikipedia.org http://fr.wikipedia.org http://oblderince.wordpress.com http://www.kalemkahveklavye.com