önerilmez, bu tip hastalar “analiz
edilemez” olarak kabul görür. Yani
cümlemin konuyu hafifleştirmeme-
sine dikkat ederek söylemek isterim
ki; psikanaliz ‘çok hasta olmayan’ ya
da ‘hasta olduğunun farkında olma-
yan’ hastalar için verimli bir yoldur.
Ayrıca psikanalize yeni bir parantez
açarak çok farklı konularda araştırma
metodu olarak da kullanılabileceğini
eklemek isterim, yani bu demek
oluyor ki aslen tedavi yöntemi ola-
rak bildiğimiz bu metot kullanılarak
bir roman, bir film, bir şiir belki bir
resim gibi daha birçok sanat eseri in-
c elenebilir. Hemen bu noktada beni
destekleyecek bir tanığa söz vermek
istiyorum; Milton Wexler konu ile
ilgili olarak: “Psikanaliz sadece bir
terapi yöntemi değil aynı zamanda
zihin ve ruhsal süreçleri gözlemleyen
bir teoridir.” demiştir.
Gelelim psikanalitik yaklaşıma. Ko-
nuya başrol oyuncumuzdan bir alıntı
yaparak başlamanın hepimiz için yol
gösterici olacağına inanıyorum; “İn-
san görmediği düşmanıyla savaşa-
maz.” Peki bu tam olarak ne demek?
En basit haliyle psikanalitik yakla-
şımda, insan kişiliğinin bilinçaltı/
bilinçdışı ve bilinç üstü faktörlerin
birbirleriyle olan ilişkiler sonucunda
meydana geldiğine inanılır. Yani bu
noktada göremediğimiz düşman bi-
linçaltımızda yaşamaktadır ve sahip
olduğumuz kişiliği, farkında olarak
yarattığımız bilinç ile girdiği ilişkiler
belirler. Freud’un da biraz önce ku-
lağımıza fısıldadığı gibi; savaşta ol-
duğumuz düşmanı alt etmemiz için
Birbirine çok
zıt iki komşu
ile yaşamak
zorunda olan
Ego farkında
olmadan,
komşularını
her gittiği yere
cebinde taşır.
önce onu görmemiz
gerekir, yani amacımız
bilinçaltında sorunla-
rı olan hastamızın so-
runlarını bilinç üstüne
çıkarmak böylece has-
taya farkında olmadan
kendi kendinden çal-
dığı özgürlüğünü iade
etmektir. Bu yaklaşım-
da en kritik kelime ise
ilişkidir. Özellikle kişi-
nin kalan tüm hayatını
büyük ölçüde etkileye-
cek olan çocukluk dö-
nemindeki ilk ilişkileri
başlangıç noktamızdır.
Eğer kişinin ilk ilişki-
leri, ki bu yelpazenin
anne baba ve aile ile
başlayarak, ilk öğret-
men ilk arkadaşlar ile
devam eden uzun bir
zincire sahip olduğu-
nu iyi bilmek gerekir,
olumsuz ise kendisi
bunları hatırlamasa bile
ileriki yıllarda yaşaya-
cağı ilişkiler üzerinde
derin yaralar açabilir.
Konuyla ilgili meraklıları üzme-
mek adına Freud’un yapısal teorisi-
ne de söz hakkı vermek istiyorum.
Bu noktada bahsi geçen teori, kimi
zaman karşılaşma fırsatı bulduğu-
muz ama tam tanışamadığımız; İd,
Ego ve Süperego terimlerini bizler
ile buluşturan noktadır. Kısa kısa
yakından bakacağımız bu terimler,
zihin bölümleridir. Bir apartman
hayal ederek işe başlayabiliriz; te-
melden inşaata başlayacağımız için
ilk karşılaştığımız İd bölümüdür. O
doğuştan itibaren bizimledir; açlık,
susuzluk, ısınma gibi her daim
hissettiğimiz temel güdüler ve ilkel
arzular bu noktadır, bu süreç bebek-
te bilinç dışı olarak yaşanır. İd her
zaman ‘haz ilkesi’ ile hareket eder,
istenilen ve arzu edilen şey düşle-
nerek doyuma ulaşılır. Şimdi zemin
katı geçtiğimize göre merdivenlere
yönelebiliriz; bizi hemen ileride kar-
şılayacak olan isim ise; Ego. O bilinci
ve gerçekliği temsil eder, İd’in aksine
düşleyerek yaşamanın mümkün ol-
madığını söyler, bu noktada devre-
ye düşünme ve planlama girer, Ego
‘gerçeklik ilkesine’ göre çalışır. Şimdi
“İnsan
görmediği
düşmanıyla
savaşamaz.”
son noktaya geldiğimize göre tanış-
madığımız tek bir kişi var: Süpere-
go. Artık işin içine kurallar girmiştir,
büyüme
aşamasında
kültürü,
normları ve yasakları öğreniriz; bu
da bize doğuştan gelmeyen yeni
hazlar getirir; mesela öğretmeni
tarafından onaylanmak isteyen
çocuk ödevlerini yapar ve bu ona bir
haz getirir.
Bu hayali apartmanın bir insan ol-
duğunu düşünecek olursak ve buna
uzaktan bakmaya karar verirsek, gö-
receğimiz görüntü aşağı yukarı şöyle
olacaktır; İd ve Süperego’nun çalış-
maları bilinç düzeyindedir ve kişi
bunların farkında olmadan, bunlar
ile yaşamına devam eder. Ego ise
birincil düzeyde bilinçlidir ve bilinç
dışı devreye giren savunma meka-
nizmalarıyla kişiyi karşılaşabilece-
ği kaygı ve çatışmadan korumaya
çalışır. İlk örneğimize geri dönecek
olursak; birbirine çok zıt iki komşu
ile yaşamak zorunda olan Ego
farkında olmadan, komşularını her
gittiği yere cebinde taşır.
Son olarak göklerden yavaş bir iniş
39