yöneten bir erkek kral vardır ve aileyi
yani evi yöneten bir erkek baba vardır.
Bu düşünce on bin yıl önce ortaya çık-
mıştır. Fakat orta çağdan sonra önce
bilimdeki gelişmeler ve Rönesans hare-
keti tanrıya dair düşüncelerin değişme-
sine sebep olmaya başlamış ve Fransız
Devrimiyle beraber de kralın tahtından
edilebileceği ortaya çıkmıştır. Bunların
sonucu olarak, evin efendisi olan baba-
nın da otoritesinin sarsılmasına sebep
olmuştur. Dolayısıyla halen ataerkil bir
toplum yapısı anlayışının hâkim olduğu
bir dönem de Olympe de Gouges adın-
da cesur bir kadın, 1789’da ilan edilerek
Fransız Devrimi ruhunu yansıtan temel
metin haline gelmiş “İnsan ve Yurttaş
Hakları Bildirisi”ne karşı, onun madde-
lerinin uyarlanmasından oluşan “Kadın
ve Yurttaş Hakları Bildirisi” adında bir
metin yayımlamıştır. İnsan ve Yurttaş
Hakları Bildirisi’nin Fransızca karşılığın-
da insan kelimesi “homme” olarak geçer.
Bu kelime Fransızcada hem “insan” hem
“erkek birey” anlamı taşır. Ayrıca bu dö-
nemde, kadın hareketleri başlamış olsa
da kadınlar hala yurttaş olarak sayılmı-
yordu çünkü yurttaşlık görevi kamusal
alanda var olan erkeklere mal edilmişti
ki kamusal alanda kadın-erkek çatışma-
sıyla ilgili yazının ilerleyin kısımlarında
bilgi vereceğim. Hal böyleyken aslında
insan haklarına dayalı bir bildiriymiş
gibi görünse de bir erkek hakları bildi-
risi özelliği taşıyordu. Kadınların yurttaş
dahi görülmediği bir dönemde, bu ce-
sur kadın, “Eğer kadının idam seh-
pasına mahkûm olma hakkı varsa,
tribünden izleme hakkına da sahip
olmalıdır.” diyerek Fransız kadınla-
rına tarihte ilk kez bazı haklar tanın-
masını sağlamıştır.
19. yüzyıldan itibaren kadın hare-
ketleri kitlesel bir boyuta ulaşarak
sesini duyurmayı başardı. Bu nok-
tada feminizmin üç dalgasından
bahsetmek gerekli. Birinci dalga
daha çok oy hakkı, erkeklerle eşit
haklara sahip olmak gibi temel bazı
siyasi taleplerle başladı. Avrupa’da
bu akım Fransız İhtilali’nin getirdi-
ği düşünceler çevresinde oluşurken
Amerika’da kölelik karşıtı hareket-
ler çevresinde gelişti ve kısa sürede
global bir özellik kazandı. Bu dö-
nemlerde harekete katılanlar henüz
feminist olarak adlandırılmıyorlardı
ancak kadın hakları savunucuları
olarak bahsediliyordu. Belki de gü-
nümüzde hala böyle adlandırsaydık
feminizm hareketinin özünün yanlış
anlaşılmasının önüne geçebilirdik
ancak bu şimdilik başka bir yazının
konusu olsun. Toparlamak gerekir-
se ilk dalga feminist hareketlerin-
de oy hakkı, eğitim hakkı, çalışma
hakkı gibi temel hak talepleri öne
çıkıyordu.
İkinci dalga feminist hareketle-
ri 1950’lerden başlayarak önemli
toplumsal ve siyasi dönüşümleri
beraberinde getirmiştir. Birinci dal-
ga feminist hareketlerinin hukuki
alanda edindirdiği kazanımları bir
üst seviyeye taşıyarak beden, cinsel-
lik, toplumsal cinsiyet ve iş bölümü
77