sa bile, insanların hayal güçlerinde yarat-
tıkları sebepler çok hoşuma gitti, ben de
bunları sizinle paylaşmak istedim.
1. Dayanıklılığın simgesi olduğu için:
Sanatçılar, filmleri çekerken çok bü-
yük sıkıntılar ve parasızlık içinde
çekmiş, giyilen kostümleri ya kendi
paralarıyla, ya da borç ile almışlardır.
“Çam ağaçları gibi dimdik durarak,
her türlü zorluğa göğüs gererek”.
2. Her daim aynı kaldığı için: Aynen
çam ağaçlarının uzun yıllar boyu yap-
raklarını dökmemeleri ve yeşil kalma-
ları gibi, Yeşilçam da senelerce kimli-
ğini korudu.
3. Ulu çınarlar yetiştirmesi: Sanatçılara
çınar diyoruz, ağaç türü olan çınar...
4. Kalbine bir darbe aldığında ölmesi:
Çam ağaçlarında, reçine kanallarına
kalp çizerken eğer darbe vurursanız,
çam ağacı ölür, kurtulamaz. Neden
mi? Reçine kanalları çamların hayati
sıvılarıdır. Zamanla teknoloji gelişti,
filmlere çok daha büyük bütçeler ge-
rekti, para sıkıntıları yaşandı: sinema
kalbine darbe aldı ve sonunda yavaşça
yok oldu.
5. Asıl nedeni: Beyoğlu’nun Taksim’e
yakın bir kısmında yer alan sokağın
adı “Yeşilçam Sokağı”. 1980’lere kadar
bütün film şirketlerinin yazıhaneleri
bu sokakta bulunuyordu.
İşte bu sokak, yıllarca bizi güldürenlerin
ve ağlatanların evi, yıllarca izlemeyi bıra-
kamadıklarımızın ekmek teknesi oldu.
Nice insanlar çıktı bu sokaktan. Hepsi
güzel, hepsi yakışıklı... En samimileri,
en cömertleri... Türk sinemasının, sine-
mamızın en parlak yıldızları, en tecrübe-
lileri. Yerleri en zor doldurulacak olanlar
belki de.
Peki neden bu sokak? XX. yüzyılın orta-
larına doğru yerli filmler üzerindeki ver-
gilerin azalması ile beraber, yapımcılar
bunu bir fırsata çevirerek, ülkede daha
önceden görülmemiş bir şekilde film
sektöründen yüklü paralar kazanmak
için, yazıhanelerini bu sokakta kurmayı
karar kılarlar. Yukarıda da dediğim gibi,
1952 yılında 49 film yapılmış olması, o
döneme göre aklın alamayacağı kadar
yüksek bir rakamdı aslında. Eşsiz Yeşil-
çam sokağının tam ortasında, hepimizin
de bildiği, 1924›te kurulmuş bir sinema
vardı: “Melek” sineması. Adından çı-
kartamadıysanız eğer, “Melek”, “Emek”
sinemasının ilk adı. Söylenilene göre,
sinema sahnesinin sağ ve sol taraflarında
bulunan sarı-turuncu renkli melek tab-
İşte bu
sokak, yıllar-
ca bizi güldü-
renlerin ve
ağlatanların
evi, yıllarca iz-
lemeyi bıraka-
madıklarımızın
ekmek teknesi
oldu.
lolarından almış. Sokakta, günümüzde
maalesef açık olmayan ve 1970›lerde
yandıktan sonra kapatılan Opera sine-
ması da bulunuyormuş. 1932 yılında,
Çanakkale ile ilgili bir film izlemek için
Mustafa Kemal Atatürk›ün, sinemaya
girdiği anda çok etkilendiği söylenir.
Öyle ki, sektörün Türkiye›deki durumu-
nu düzeltmek için film yapım vergilerini
%10›a indirme kararı alır.
Aslında Yeşilçam şöhretli günlerini
1950’lerden 1970’lere kadar, yani sene-
de 250-350 film yapıldığı yıllarda yaşadı.
1950’den itibaren 50’nin üzerinde yö-
netmen film sanatları okumaktaydı. Bu
yönetmenlerin arasında Yeşilçam’ın en
bilindiklerinden ve en etkileyicilerinden
Ömer Lütfi Akad, Osman Fahir Sende,
Atıf Yılmaz ve Memduh Ün bulunuyor.
Öte yandan, 1964 Berlin Film Festiva-
linde “Susus Yaz”filmi ile Metin Erksan
71
Altın Ayı Ödülünü almaya hak kazan-
mıştı. 1960 ve 1970’li yıllarda ise bu yö-
netmenlere Metin Erksan ve Halit Refiğ
gibi isimler katıldı. Zamanla sinemaya
gidenlerin ve yapılan filmlerin sayısının
artması ile beraber üniversitelerde, çok
değerli hocalar öncülüğünde sinema de-
partmanları açılmaya başlandı, bunları
arasında tabii ki Ankara Üniversitesi,
İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Devlet
Güzel Sanatlar Akademisi bulunuyordu.
Ancak bizim en çok ad