YILMAZ GüNEY
“Yılmaz Güney, Yılmaz Güney bu akşam Lale Sineması’nda…” Yazıyı yazmadan
başlık koymak âdetim değildir ama bu sefer yazı başlığı değil, başlık yazıyı
yazdıracak…
Halit Berk Bulakoğlu
[email protected]
Y
ılmaz Güney; sine-
macı, devrimci, âşık,
tutuklu, her haliyle
bambaşka her haliyle
olay yaratan bir adam.
Peki, kimdir bu adam,
bir ilçe yargıcını iki ka-
şının ortasından vurdu, cezaevinden firar
etti, gitti Cannes Film Festivali’nin en
prestijli ödülü Altın Palmiye’yi kazandı.
47 yıllık bir yaşama 114 filmde oyuncu-
luk, 26 filmde yönetmenlik, 15 filmde
yapımcılık, 64 filmde senaristlik sığdırdı.
Unutulmaz aşkı Nebahat Çehre’nin deyi-
mi ile dünyanın en güzel bakan adamı o.
Bu bakışları güzel adamı biraz tanıyalım
istedim; hazırsak çok uzatmayım, başla-
yalım.
Takvimler 37’nin Nisan 1’ini gösterdi-
ğinde dünyaya geliyor Yılmaz, memleke-
ti Adana, e benim de. Kan çekiyor tabi.
Baba Siverekli Zaza, anne ise Vartolu bir
Kürt, ailede yoksulluk kader, kan davası
ise tuz biber olmuş, tutmuşlar Adana’nın
yolunu. Gerçek adı Yılmaz
Pütün’dür Çirkin Kral’ın,
sorunca ‘Pütün kırılması
zor sert meyve çekirdeği
demektir’ diyor, başka türlü
bir anlam da bekleyemezdik
ondan. Çocukluğuna bir
göz gezdirdiğinde şu sözler
dökülüyor ağzından: “Sınıf-
sal farklılığın ne olduğunu
ilk kez zengin çocuklarıy-
la oynarken fark etmiştim.
Annem, yazın babamla bir-
likte tarlalarda ırgatlık eder,
kışınsa hizmetçilik yapardı.
Bazen çalıştığı evlerden ye-
mek artıkları getirirdi. Lez-
zetli şeylerdi bunlar. Ama
bir süre sonra bunların artık
yemekler olduğunu anladık.
Bu yemekleri her yiyişimiz-
İçine düşen
ateşin adını
öğrenen Güney
için geri dönüş
olmadı, bir de
eline kalem
alınca doğruca
mahpus yolu
gözüktü.
55