M.T: Sadece fotoğrafta değil, haya-
tın her noktasında bir şeyi basit, kü-
çük ve iyi anlatabilmek dünyanın en
zor şeyidir. Hani Amerikalılar der ya
“Simple is the best”, işte aynen öyle.
Bazen bunu beceremiyoruz bazense
becerebiliyoruz. Fotografik serüve-
nimde ilk başlarda ben de öyle basit
bitiremiyordum, yani düşünün bir fo-
toğraftan kan fışkırmıyorsa benim için
o bir fotoğraf değildi ancak zamanla
daha minimal bir hal aldı tabii.
P: Son zamanlarda içinde bulun-
maktan en memnun olduğunuz ya
da direkt sizin gerçekleştirdiğiniz
proje ya da çekim hangisiydi?
M.T: Geçen Nisan ayında kendi kişi-
sel sergimi yaptım, o benim için çok
keyifliydi. Mesleğinizde başarılı ol-
duğunuz zaman, işler zaman içinde
sizin istediğiniz şekilde şekilleniyor.
Örneğin, markalar diyorlar ki bunu
Mehmet Turgut çekerse böyle çeker,
Mehmet Turgutla böyle bir çalışma ya-
parsak o böyle iyi bir netice verir. Ön-
ceden ise doğal olarak böyle değildi.
Bir şey veriyorlardı, böyle çekelim diyor-
lardı. Şimdi ise hazır Mehmet Turgutla
çalışıyoruz, onun tarzında, onun rahat-
lığıyla, biraz ona bırakarak bir şeyler ya-
palım diyorlar. İşler böyle olunca benim
için daha keyifli bir hal alıyor tabi.
P: Peki çalışırken beni çok etkiledi di-
yebileceğiniz bir isim var mı?
M.T: Rahmetli Yaşar Kemal beni çok
etkilemişti. Tabi onun dışında Ozzy Os-
bourne, Alice Cooper…Yani kimi etki-
lemez ki?
P: Ozzy Osbourne ile çalışmanız nasıl
gerçekleşti?
M.T: Kendisinin Türkiye’ye geldiğini
öğrenince onlarla çalışmak istiyorum
diye tur menajerine ve buradaki orga-
nizasyonu yapanlara portfoliomu yol-
ladım, sonrasında kabul etti ve çalıştık.
Fotoğrafları gönderince eşi aynı zaman-
da menajeri Sharon Osbourne’dan mail
geldi işte biz çok beğendik fotoğrafları,
bunları t-shirtlere, bardaklara basmak
istiyoruz, bunun için bizden ne kadar is-
tiyorsunuz diye. Ertesi gün bir mail daha
geldi ve demişlerdi ki Ozzy fotoğrafla-
rı çok beğendi, “Let it die” için kapak
fotoğrafı yapmak istiyor, bunun için
ne kadar istersiniz diye. Ben de cevap
yazdım; dünya rock tarihine geçmek
için herhangi bir para istemiyorum, o
da tahmin etmiştim diye cevap yazdı.
P: Bildiğimiz kadarıyla yerel sa-
natçılar ve fotoğrafla ilgilenmek
için atölye programlarınız var.
Türkiye’de fotoğrafçılığın gelişimi
hakkında ne düşünüyorsunuz?
M.T: Bir Almanlar kadar olamadık
tabi ama sektör olarak düşünürsek
oturmuş durumda. Prodüksiyon şir-
ketleri var, Avrupa’daki gibi Ameri-
ka’daki gibi fotoğrafçı ajansları var,
profesyonel stüdyolar, ekipman ki-
ralayanlar var yani işleyen bir sistem
var sonuçta. Dünya standartlarında da
ileri çıkıyor, dünyada ne çekiliyorsa
bizde de onlar çekilebiliyor. Onların
takvimini yapmam için yabancı bir
araba markası bana gelmişti ve senin
çektiklerin globalinkinden daha güzel
oldu ,daha doğru rengi buldun dediler
arabada rengi yakalamak çok zor ol-
duğu için. Yani Türkiye’de bunlar için
ekipman var ve onların karşılığı olarak
fotoğrafçıların da olması gerekir, onlar
da yetişiyorlar, yetiştiriyoruz. Atölye-
ler devam ediyor, isteyenler de ücret
karşılığında katılabiliyorlar.
P: En beğendiğiniz fotoğraf sanatçı-
ları kimler?
Rahmetli
Yaşar Kemal
beni çok
etkilemişti.
M.T: Dedem, babam…Yani öyle çok
rakip olarak gördüğü m fotoğraf sanat-
çıları yok, Türkiye’de benim tarzımda
fotoğraf çeken yok, kimse bunun pe-
şinden koşmuyor. Uzun zamandır da
ülkede fotoğraf sanatçısı çıkmıyor far-
kındaysanız. Çünkü bütün fotoğraf-
çılar, moda fotoğrafı, reklam fotoğrafı
yani işin biraz daha para kazandırabi-
lecek tarafına doğru yöneldiler. İşin
sanatıyla ilgilenen çok fazla kişi yok,
dediğim gibi kurgu fotoğrafı çeken
pek fotoğrafçı da yok ülkede. O yüz-
den de çok rakip falan olmuyor. Onun
dışında çok sevdiğim fotoğrafçılar var
tabii. Mesela Mustafa Seven, Tamer
Yılmaz, Nihat Odabaşı.
P: Ben şu filmin afişi için daha iyi
bir fotoğraf çekerdim ya da şu albü-
mün kapağında benim çektiğim bir
fotoğraf olmalıydı gibi şeyler diyor
musunuz?
49