Fotoğrafçılık kursları aldıysanız ya da al-
mayı düşünüyorsanız – kesinlikle almayı
düşünün, inanılmaz keyifli bir deneyim
yaşarsınız – kursların birinde size kırmızı
odanın nasıl kullanıldığı anlatılır, ve son-
rasında çeşitli denemeler yaparsınız.
Konudan çok da uzaklaşmadan astrofo-
tografiye geri dönelim. Bu arada hemen
söyleyeyim, astrofotografi aslında kendi
içinde çeşitli disiplinlere ayrılıyor: yıldız
kartografyası; astrometri; yıldızların kla-
sifikasyonu; fotometri; spektroskopi; po-
larimetri; son olarak da asteroit, meteor,
kuyruklu yıldız, nova ve hatta bilinme-
yen gezegenlerin keşfi. Bunların her biri
için özel olarak tasarlanmış teleskoplar ve
kameralar kullanılıyor. sağlam ve hava şartları uygun yerlerde
çekim yaparlar. Dolayısıyla teleskopla-
rın, çekimlerde odak noktasının dışına
çıkmamaları için yeterince dayanıklı ve
sert olmaları gerekiyor. Ancak 1920 ve
1930’larda teknoloji çok sınırlı olduğun-
dan, bırakın uzay fotoğrafçılığını, bütü-
nüyle fotoğrafçılık dahi günümüzdeki
kadar kolay değildi. İşte bu sebeple ilk
astrofotoğraf girişimi 1939 yılında, Louis
Jacques Mandé Daguerre sayesinde ger-
çekleşti. İlk fotoğraf görüntü elde etme
yöntemi olan “dagerreyotipi”nin yaratı-
cısı olan Daguerre’in önceliği, Ay’ı fotoğ-
raflamaktı. Ancak uzun pozlama sürecini
doğru ayarlayamadığı için bir takım hata-
lar yapan Daguerre’in fotoğrafı bulanık ve
titrek çıkmıştı.
Tarihte bilinen ilk uzayı fotoğraflama de-
neyimin 1839’da gerçekleştiği söyleniyor.
Deneyim diyorum, çünkü çekilen fotoğ-
rafların çoğundan başarı elde edilemiyor.
Aslında dünyada çekilen ilk fotoğraf ola-
rak kabul edilen “Point de vue du Gras”,
1826 veya 1827 yılında – tam tarihi bilin-
miyor – Fransız mucit Nicéphore Niépce
tarafından çekilmiştir. Ve dediğim gibi,
uzayın fotoğraflamak bu mucitlerin 12-
13 senesini almıştır. “Aa neden ki?” diye
soruyorsanız eğer, hemen cevaplayayım.
Bazı istisnaları hariç, uzay fotoğrafçılığı-
nın en temel prensiplerinden bir tanesi
çok uzun süreli pozlamalardır. Bunun
temel sebebi, genellikle fotoğrafları ge-
cenin karanlığında çektiğimiz için, ob-
jektiften içeri daha fazla ışık girmesini
sağlamaktır. Kamerada bulunan diyafram
bıçakları ne kadar açık olursa, fotoğraf o
kadar aydınlık olur. Tam da bu yüzden,
kentleşmiş alanlar ışık kirliliği ürettikle-
ri için, gökcisimlerini fotoğraflamak is-
teyenler genellikle etrafı açıklık, zemini Peki o zaman ilk başarılı Ay fotoğrafı ne
zaman çekildi? 1840 yılında, New York
Üniversitesi’nde hoca ve deneyci John
William Draper, 20 dakikalık bir dager-
reyotipi resmi ve yansıtıcı bir teleskop
sayesinde, Ayın fotoğrafını bir sene sonra
çekmeyi başardı. Bundan tam beş sene
sonra, 1945’te ise, Fransız fizikçiler Léon
Foucault ve Hippolyte Fizeay, Güneş’i ilk
fotoğraflayanlar oldular. O tarihlerde pek
çok insan Güneş tutulmasını fotoğrafla-
maya çalışmış ancak yukarıda bahsetti-
ğim teknik sebeplerden dolayı istedik-
lerini alamamışlardı. Fakat dagerreyotip
yöntemini kullanan Prusyalı Julius Ber-
kowski, – aslında ilk adı olduğu söyleni-
len “Julius”tan kimse emin değildir – 28
Temmuz 1851 Güneş tutulmasını, 84
saniyede sonsuzlaştırmayı başarmıştır.
Öte yandan, ilk çekilmiş yıldız fotoğra-
fı ise Vega’dır, astronot William Cranch
Bond ve fotoğrafçı John Adams Whipple
tarafından 1850 yılında fotoğraflanmıştır.
Tabii, anlatıldığı kadar kolay olmadığını
Bazı istisnala-
rı hariç, uzay
fotoğrafçılığının
en temel pren-
siplerinden bir
tanesi çok uzun
süreli pozlama-
lardır.
unutmamak lazım. Bütün bu çekimler
için üniversitelerin ve araştırma merkez-
lerinin sağladığı özel ve pahalı kameralar,
teleskoplar ve ekipmanlar kullanılıyordu.
Bütün bu bilgilerin arasında, bence üzücü
olan bir nokta var. XIX. yüzyılın sonuna
kadar uzay fotoğrafçılığı, bahsettiğim bi-
lim adamları dışında hak ettiği ilgiy i gör-
memiş, bilhassa biraz itelenmiş ve kenara
atılmış. Oysa kim bilir ne güzel fotoğraf-
lar çekilir, ne güzel şeyler keşfedilebilir-
di. Evet, belki diyorsunuzdur “Nasıl olsa
bugün de keşfedilebilir ne var bu kadar
üzülecek?” diye. Ama bu kadar değerli
ve önemli bir şeyin, sadece birkaç kişinin
uzun yıllar boyu uğraşları sonrasında bir
süreliğine unutulması ve önemsiz sayıl-
ması... açıkçası benim içimi acıtıyor.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru geldiği-
mizde, dagerreyotipinin yanı sıra artık
fotoğrafçılar, Dr. Richard L. Maddox’un
yarattığı “Dry Plate” yöntemini kullan-
maya başlamış, bu jelatin aşamaları sa-
yesinde fotoğrafları daha dayanıklı hale
31