Perspective Perspective 34 | Page 33

Fotoğrafçılık kursları aldıysanız ya da al- mayı düşünüyorsanız – kesinlikle almayı düşünün, inanılmaz keyifli bir deneyim yaşarsınız – kursların birinde size kırmızı odanın nasıl kullanıldığı anlatılır, ve son- rasında çeşitli denemeler yaparsınız. Konudan çok da uzaklaşmadan astrofo- tografiye geri dönelim. Bu arada hemen söyleyeyim, astrofotografi aslında kendi içinde çeşitli disiplinlere ayrılıyor: yıldız kartografyası; astrometri; yıldızların kla- sifikasyonu; fotometri; spektroskopi; po- larimetri; son olarak da asteroit, meteor, kuyruklu yıldız, nova ve hatta bilinme- yen gezegenlerin keşfi. Bunların her biri için özel olarak tasarlanmış teleskoplar ve kameralar kullanılıyor. sağlam ve hava şartları uygun yerlerde çekim yaparlar. Dolayısıyla teleskopla- rın, çekimlerde odak noktasının dışına çıkmamaları için yeterince dayanıklı ve sert olmaları gerekiyor. Ancak 1920 ve 1930’larda teknoloji çok sınırlı olduğun- dan, bırakın uzay fotoğrafçılığını, bütü- nüyle fotoğrafçılık dahi günümüzdeki kadar kolay değildi. İşte bu sebeple ilk astrofotoğraf girişimi 1939 yılında, Louis Jacques Mandé Daguerre sayesinde ger- çekleşti. İlk fotoğraf görüntü elde etme yöntemi olan “dagerreyotipi”nin yaratı- cısı olan Daguerre’in önceliği, Ay’ı fotoğ- raflamaktı. Ancak uzun pozlama sürecini doğru ayarlayamadığı için bir takım hata- lar yapan Daguerre’in fotoğrafı bulanık ve titrek çıkmıştı. Tarihte bilinen ilk uzayı fotoğraflama de- neyimin 1839’da gerçekleştiği söyleniyor. Deneyim diyorum, çünkü çekilen fotoğ- rafların çoğundan başarı elde edilemiyor. Aslında dünyada çekilen ilk fotoğraf ola- rak kabul edilen “Point de vue du Gras”, 1826 veya 1827 yılında – tam tarihi bilin- miyor – Fransız mucit Nicéphore Niépce tarafından çekilmiştir. Ve dediğim gibi, uzayın fotoğraflamak bu mucitlerin 12- 13 senesini almıştır. “Aa neden ki?” diye soruyorsanız eğer, hemen cevaplayayım. Bazı istisnaları hariç, uzay fotoğrafçılığı- nın en temel prensiplerinden bir tanesi çok uzun süreli pozlamalardır. Bunun temel sebebi, genellikle fotoğrafları ge- cenin karanlığında çektiğimiz için, ob- jektiften içeri daha fazla ışık girmesini sağlamaktır. Kamerada bulunan diyafram bıçakları ne kadar açık olursa, fotoğraf o kadar aydınlık olur. Tam da bu yüzden, kentleşmiş alanlar ışık kirliliği ürettikle- ri için, gökcisimlerini fotoğraflamak is- teyenler genellikle etrafı açıklık, zemini Peki o zaman ilk başarılı Ay fotoğrafı ne zaman çekildi? 1840 yılında, New York Üniversitesi’nde hoca ve deneyci John William Draper, 20 dakikalık bir dager- reyotipi resmi ve yansıtıcı bir teleskop sayesinde, Ayın fotoğrafını bir sene sonra çekmeyi başardı. Bundan tam beş sene sonra, 1945’te ise, Fransız fizikçiler Léon Foucault ve Hippolyte Fizeay, Güneş’i ilk fotoğraflayanlar oldular. O tarihlerde pek çok insan Güneş tutulmasını fotoğrafla- maya çalışmış ancak yukarıda bahsetti- ğim teknik sebeplerden dolayı istedik- lerini alamamışlardı. Fakat dagerreyotip yöntemini kullanan Prusyalı Julius Ber- kowski, – aslında ilk adı olduğu söyleni- len “Julius”tan kimse emin değildir – 28 Temmuz 1851 Güneş tutulmasını, 84 saniyede sonsuzlaştırmayı başarmıştır. Öte yandan, ilk çekilmiş yıldız fotoğra- fı ise Vega’dır, astronot William Cranch Bond ve fotoğrafçı John Adams Whipple tarafından 1850 yılında fotoğraflanmıştır. Tabii, anlatıldığı kadar kolay olmadığını Bazı istisnala- rı hariç, uzay fotoğrafçılığının en temel pren- siplerinden bir tanesi çok uzun süreli pozlama- lardır. unutmamak lazım. Bütün bu çekimler için üniversitelerin ve araştırma merkez- lerinin sağladığı özel ve pahalı kameralar, teleskoplar ve ekipmanlar kullanılıyordu. Bütün bu bilgilerin arasında, bence üzücü olan bir nokta var. XIX. yüzyılın sonuna kadar uzay fotoğrafçılığı, bahsettiğim bi- lim adamları dışında hak ettiği ilgiy i gör- memiş, bilhassa biraz itelenmiş ve kenara atılmış. Oysa kim bilir ne güzel fotoğraf- lar çekilir, ne güzel şeyler keşfedilebilir- di. Evet, belki diyorsunuzdur “Nasıl olsa bugün de keşfedilebilir ne var bu kadar üzülecek?” diye. Ama bu kadar değerli ve önemli bir şeyin, sadece birkaç kişinin uzun yıllar boyu uğraşları sonrasında bir süreliğine unutulması ve önemsiz sayıl- ması... açıkçası benim içimi acıtıyor. XIX. yüzyılın sonlarına doğru geldiği- mizde, dagerreyotipinin yanı sıra artık fotoğrafçılar, Dr. Richard L. Maddox’un yarattığı “Dry Plate” yöntemini kullan- maya başlamış, bu jelatin aşamaları sa- yesinde fotoğrafları daha dayanıklı hale 31