Perspective 36 A2018-3196-PerspectiveSayi36-DUSUK | Page 91

AYNALI CADDE Tolga Gümüşay G eceleri yağmur yağınca Ban- kalar Caddesi dev bir aynaya dönüşür. Sigara izmaritleri, plastik kapaklar, gazete parça- ları, tadilat tozları, sıkılmış portakal ka- bukları, kablo artıkları ve daha türlü çer çöp caddeye tutunamaz olur. Kaldırımın dibinden yokuş aşağı akan kahverengi suyla bir sürüklenir, Yüksekkaldırım’dan daha kuvvetli bir debi ile koli, naylon torba, sigara paketi, pleksiglas parça- cıkları ve etnik aksesuarlar taşıyarak inen çamurlu suyla birleşir, bu kez de- nize kavuşabilecekmiş gibi Karaköy Meydanı’na doğru güldür güldür hücum eder. Ve tıpkı daha önceki denemelerde olduğu gibi, düzleşen caddede coşku- sunu kaybeder, hızla geçen otomobil lastiklerinin altında, tramvay yolunda- ki paket taşlarının derzlerinde ve tuzak gibi oraya buraya kurulmuş mazgalların parmaklıklarında yok olur, gider. Banka ve sigorta şirketlerinin memurları caddeye parmak uçlarıyla basıp servisle- re sığınırlar hemen. Elektrikçi esnaf ve han çalışanları mesaiyi fazla uzatmaz, kara şemsiyelerini açıp iskeleye doğru yollanırlar yağmur oluklarının kıyısın- dan. Yeni kimse gelmez. Kediler, mar- tılar, güvercinler bile terk etmiştir cad- deyi. Karınca cesetleri çamurlu suyun içinde taklalar atarak sürüklenmektedir. Yanıkkapı Sokak’ın başına bir kamyon yanaşır. Hava nasıl olursa olsun bekler orada. Civarın kağıt toplayıcıları hası- latlarını yüklemek üzere çuval gövdeli arabalarının tekerleklerini sürerler kam- yona doğru; Şişhane, Eski Banka Sokak ve Karaköy yönünden. Şişhane’den ge- lenler yokuş aşağı saldıkları arabalarına taşıtırlar kendilerini. Gündüz de gece de gölge gibidirler. Hangisi ihtiyar han- gisi delikanlı anlaşılmaz. Hele yağmurlu gecelerde hiç anlaşılmaz. Sesleri kart ve küfürlüdür hepsinin. Bulurlarsa sigara içerler. Bağıra çağıra, topladıklarını döke saça, kamyon kasasının kapağını hoy- ratça vura vura görürler işlerini. Cadde en çok onlardan, bir de geceleri şantiye girişine bağlanıp umutsuzca havlayan köpekten çeker en çok. Kamyon işini bitirip homurdanarak Perşembe Pazarı’nın ara sokaklarında gözden kaybolunca, köpek de bitkin düşerek inlemeye ve nihayet uyuma- ya başlayınca, işte o zaman dingin bir aynaya dönüşür cadde. Pırıl pırıl, her köşesiyle yansıtmaya, her soruya yanıt vermeye hazır dev bir aynaya. Bu toprakların insanları korkar aynalar- dan. Hele böyle köşe bucağı kaplayıp kaçacak delik bırakmayanından iyice korkar, uzak dururlar. Caddenin olağa- nüstü bir hali yoktur oysa. Gördüğünü yansıtabilir ancak. Herkesten, herşey- den; en yakın dosttan, sevgiliden, ana, babadan bile daha dürüsttür yani. Kolla- maz ama dürüsttür. Anlamanı sağlar bu dürüstlük. Öğrenmeni sağlar. Daha iyi görünmek istiyorsan ne yapabileceğinle ilgili düşünmeni sağlar. Zaten iyiysen ve kendine haksızlık ediyorsan, bunu fark etmeni sağlar. Korkarlar ama ondan. Gündüzün mağ- rurları, mağdurları, mangalda kül bı- rakmayanları, meraklıları, ürkekleri, çılgınları, gözüpekleri, gizemlileri ya- nından bile geçmezler cadde ışıl ışıl par- layınca. İşte öyle gecelerde Yazar ortaya çıkar. Su göletlerine, ıslak bina gövdelerine, demir han kapılarına, parke taşlı kaldı- rımlara, tarihi bankaların dev camlarına, basamaklarını ıslak kirpikler gibi kırpış- tıran Kamondo merdivenlerine bakar dikkatle. Baktıkça görür. Gördükçe fark eder. Fark ettikçe öğrenir. Öğrendikçe ürperir. Ürperdikçe hayran olur. Hay- ran oldukça hüzünlenir. Hüzünlendikçe anımsar. Anımsadıkça utanır. Utandıkça pişman olur. Pişman oldukça netleşir. Netleşikçe düzelir. Düzeldikçe iyileşir. İyileştikçe güçlenir. Güçlendikçe gülüm- ser. Gülümsedikçe rahatlar. Rahatladık- ça affeder. Affettikçe kendiyle, onu var edenlerle tanışır, barışır. Tüccar, esnaf, fahişe, kadı, şair, çalgıcı, imam, rahibe, semazen, voyvoda, ban- kacı, mimar, asker, ressam, katil, çocuk, sakat, ihtiyar hallerini görür sırayla. Cimri, hayırsever, saf, kabadayı, azın- lık, hoyrat, yatalak, cilveli, nemrut, is- yankar, özenti hallerini. Ürkek ve cesur halerinin iki ayrı su göletinden yan yana kendisine baktığını görür mesela. On- ları ayıran taşı kaldırdığında nasıl iç içe geçtiklerini. Bunun benzer ya da zıtmış gibi görünen bütün halleri için geçerli olduğunu. Aslında bir büyük aynaya dönüşen cad- denin küçük küçük aynacıklardan oluş- tuğunu bilir Yazar. Her küçük aynaya ayrı bir halin yansıdığını, insanların bü- tüne bakmak yerine bu küçük aynalarla yetindiğini ve bu yüzden hayatı farklı, kopuk ve eksik algıladıklarını… Ama o Yazar’dır işte. Birliğin kusursuz dinginliğinin de farkındadır, hikayenin kusurlu parçalarda gizlendiğinin de. Su göletlerine, ıslak asfalta, büyük han camlarına dikkatlice bakar. O gece han- gi halini daha net görüyorsa, o olacak- tır. Levanten Osmanlı Bankası memuru, çuvalındaki dinamitlerle bankayı havaya uçurmayı planlayan Ermeni milliyetçisi, Alevi han çaycısı, Siirt’li avizeci, Rum la- ternacı ve Fransız şair yansır gözbebek- lerine. Bazısı biraz bulanık, bazısı hafif dalgalı, bazısı kırık dökük. 87