Perspective 36 A2018-3196-PerspectiveSayi36-DUSUK | Page 73

Kendimizi kabul ettirebilmemiz çok uzun sürdü ama süreklilik çok önemli bir şeydi kalıcı olabilmek için ve biz bir gün bile ara vermeden bu amaç için çalıştık S.K: Bu konuda yapılabilecek bir şey yok. Çünkü insanlar bu karakteri sevi- yor ve sevgiye hoşgörüsüzlükle yakla- şılamaz. Ama bazen rahatsız edici ola- biliyor. Sadece o rolümü izleyip başka rollerimi bilmeyen, beni sadece İsmail Abi olarak tanıyanların kafasında sa- dece o karakterle kalmak üzücü. P: Rollerinize çalışırken genelde aynı metodu mu kullanırsınız? S.K: Açıkçası belirli bir metodum yok. Sanırım 20 yıldır hiç ara verme- den tiyatro yapmanın verdiği kondis- yon, bana oldukça avantaj sağlıyor bu konuda. Bir senaryoyu okuduğumda otomatik olarak beynim o rolü nasıl oynamam gerektiği ile ilgili çalışıyor. Bir karakter dağda yaşıyor diye 2 ay dağda kalmam mesela. Ama hiç bil- mediğim bir ortam ise minik bir göz- lem yapabilirim belki. P: Senaryolarınızı nasıl seçiyorsunuz? S.K: Senaryonun ne anlattığı ile ilgile- niyorum. Niye yapıyoruz biz bu filmi/ diziyi, bunu yaptıktan sonra ne ola- cak, burada ne anlatılmak isteniyor, nasıl bir mesaj taşıyor gibi s orulara bakıyorum ilk olarak. Sonrasındaysa senaryoyu oynayacak oyuncu kitle- si, yönetmen, senarist gibi etmenlere önem veriyorum. P: Sizi hem beyaz perdede hem diziler- de hem de tiyatrolarda izledik. Peki siz kendinizi hangisinde daha rahat ve mut- lu hissediyorsunuz? S.K: Tiyatroda daha mutlu hissediyo- rum çünkü benim mesleğim tiyatrocu- luk. Burada bana ait bir dünya var ama diğerlerinde bu dünya bana ait değil. Be- nim işim tiyatro. Bana göre tiyatro çok vefalı bir meslek. Ama tabii ki bu demek değil ki diğerlerini sevmiyorum. Gerçek- ten çok keyif aldığım dizi ve filmlerde bulundum ve yine de bulunmak isterim. P : Sizin tam bir deniz aşığı olduğunuzu duyduk, bir deniz adam. Peki bu deniz aşkı nereden geliyor? S.K: Ben İzmit’te doğdum ve büyüdüm. Belki de bu yüzden denize karşı her za- man büyük bir tutkum oldu. Bu tutku bana öğretilen dünya ile daha da pekişti. Sadece bir hayal gibiydi başlarda ama 15-20 yıldır dalgıcım ve her boş anımda denizdeyim. Hayalim, amacım bu: Deni- zin altında olmak. Orada herkesten, her şeyden bağımsızım. Bir kayanın altından kavgalı olduğun bir şey çıkmıyor. Orada balıklarla dolu bir evren var çünkü ve bu çok güzel bir duygu. P: Deniz kendinizi dinlemek için gittiği- niz bir yer midir o halde? S.K: Mutlu olduğum ve hiçbir şey dü- şünmediğim bir yer. İçinde bulunmak- tan en çok mutlu olduğum alan. P: Leyla ile Mecnun’un alışılageldik bir Türk dizisi olmamasına rağmen feno- men olmasının nedeni sizce nedir? S.K: Birçok etken var burada. Onur’un çekiyor olması, Burak’ın yazıyor olması, oyuncu kitlesi vb. Belki de televizyonculuk mantığı ile ilerlemiyor olmasındandır ya da o zamanda reyting kaygısı bulun- mayan TRT’de yayınlanmış olma- sındandır. Çünkü normalde hiçbir kanal bu dizin arkasında 10 bölüm bile durmazdı. Bizim şansımızdı yani bu. Uzun zamanda bir olan bir denk gelmeydi. Umuyorum ki ileri- de bir başka ekibe de böyle bir şey denk gelir. P: Sizce internet dizileri özgür ya- pımların bir öncüsü müdür? S.K: Evet, bence özgür yapımlara ulaştırabilir. Televizyonda asla fır- sat bulamayacak düşük bütçeli kısa diziler/filmler için güzel bir yapım. Yeni yetenekler için de oldukça gü- zel bir şans. P: Oyunculuk yapmasaydınız ne yapmak isterdiniz? S.K: Müzikle uğraşmak isterdim. P: Leyla the Band sizce tekrar hayata dönebilir mi? S.K: Bu çok zor. Çünkü hepimiz şu an farklı işlerle uğraşıyoruz ve bir arada çok zor bulunuyoruz. O zamansa hep aynı alandaydık ve bu çok spontane bir şekilde ge- lişti bizim için. Leyla the Band’in tekrar hayata dönmesi, Leyla ile Mecnun’un tekrardan çekilmesi ka- dar zor bir şey. P 69