Perspective 36 A2018-3196-PerspectiveSayi36-DUSUK | Page 71

olmazsa ayrık olan duruma çevirirdi. Garip yapardı. Bir yağmur garip ola- bilirdi. Bir insan ya da… Kimsesizlik- ten yakınıyorum, efendim. Basit bir şekilde sadece üzüntü duyuyorum, diyorum. Hüzün duyuyorum. Huzn duyuyorum. Yalnızım ve olması ge- rekenleri peşi sıra beklerken nerede garip bir olay varsa beni bulup üzün- tümü pekiştiriyor. Denemeler yapıyor. Ne üzerine ne kadar parçalayabilirim. Eksilttikçe her şey oluyorum. Başka insanlarla, ben olanlarla birlikte yalnız oluyorum. Yalın, sade kalıyorum. Öze dönüp, bir olmak için çabalıyorum. Birleştikçe ayrık oluyorum dünyadan, her şey oldukça garipleşiyorum. Sev- gili Kardeşim, bir cümle ne anlatma- lıydı insanlara? Biz ne anlattığını ne kadar düşünüyorduk? Seninle biraz garipleşsek ne kadar güzel olurdu, çünkü diğerleri gibi tekdüzeleştiğin zamanlarda yakınında duruyorsun her şeyin. Eksik olanın çok uzağına gidelim ki gerçek olan özümüzü bula- bilelim. Şimdi aynı anlama gelen cüm- leleri bulalım mı? Garip bir hüzündü her şey. Yıllar önce bir mektup yazmaya karar verdiğimde olması gerekenin ne oldu- ğunu düşünüyordum. Hatırlıyorum, bir mektup demiştim, yazacaksam; okurken bana ilk cümleyi bağışlamalı. Hassasiyetine iyelik eklerini dahil et- tirmeden yazdırmalı. Şimdi memnun bir adamım zaman zaman. Görüyo- rum ki cümlelerin ve paragrafların di- ziliminde sana yazılan mektuplardan örnekler alıp, kullanıyorsun. Bir mek- tup nasıl başlanmalı nasıl doğurulma- lı, nasıl gelişmeli ve nasıl bitirilmeli? Düşüncelerinin boşluğundan doğma- lı, bu cümlenin anatomisini incele. Sancısını hissetmelisin, yani okurken sana fısıldananları duymalısın. İşin en güzel yanı da, kendi çaresizliğin- den mektubun doğması. Kim acı di- yor çaresizliğe? Yalan. Çaresizliğin acı olması, yalan. O sadece kendisi işte. Bizim belki de çaresizliği anlamamız gerekmektedir, bizim belki de hissiyat- larımızın ne olduğunu iyice anlamamız gerekmektedir. Bu mektup neden mi bu kadar uzadı? Bitmesi için bir neden arıyordum çünkü. Neden bana kızıyor- sun, senin hiç nedenlerin olmadı mı bu hayatta? Benim bir tane daha var artık. Hep klişelerden bahsetmekten kaçınır- dım oysa. Şimdi bakıyorum da sevgisiz- liğin en büyük açıklamaları hep o en çok kullanılan kelimelerde gizli. Bir ayrılık tarihine daha tanık oldu bu mektup. Bu mektup çok şanslı çünkü, sahipsiz olmak için kanatlarını kaldıracak. Sana güzel günlerden bahsetmek isterdim. Sana bahardan bahsetmek isterdim. Öteki mahallelerde otursak da sizin ora- da da mimozalar dökülüyordur sarı sarı, dalların gölgelerine. Sevgili Kardeşim, sana canımın acımaya- cağı şeylerden bahsetmek isterdim ama bu ne mümkün? Bir haramı yaşıyorum, hayat gibi. Bir sunulmayanı yaşıyorum. Güzellikleri matlaşmış bir gökyüzünü yaşıyorum, oysa kimseler parlak hayal- leri yaşarken. Sana Türkiye Kadar Bir Çiçek, betimlemesini bırakıyorum. Bir coğrafya, adı bozkır olan. Bırakıyorum her şeyi, hiç benim olmamış bir nefes gibi, sahibine düşman bir mermi gibi, bırakıyorum. Unutmak taşını bağrımda gezdirmek için. Bir nedeni var artık bu mektubun. Bu sabah yüksekliğinden erken akan bir çağlayan gibi uyanmak düşüyle yaşadım, unutmak düşüyle yaşadım. İnsan kimi zaman bir gerçeğe, bir olasılığa inandı- ğında pek tabii, hayaller pek mümkün. Çünkü olasılıklar her zaman gerçekleri doğurmaz mesela, mesela umudun ola- sılığı vardır, mesela aşkın olasılığı vardır; çünkü yaşamak için bir sebep sunarlar sana. Peki biz neden inanmadık mutlu- luğa? Çünkü avuçlarımıza gölgelerden başka düşen bir şey olmadı. Çünkü bir hevesimiz vardı, inançlara dair. Yanaşa- mıyorduk çünkü insanlara ve insanları sevmiyo