Perspective 36 A2018-3196-PerspectiveSayi36-DUSUK | Page 45

Otoriteden, sorumluluktan, en çok da öl- mekten korkar ama fark etmez ki tüm bunlar hayatın içinde- dir ve aslında tüm bunlar- dan korkarak yaşamaktan korkar, kendini var etmekten alıkoyar. benliği hakkında biraz daha şeffaf, az da olsa hala gülen ama ne de olsa yıpran- mış bir maske. Sonuncu maske ise en karanlık olanı; söylemediklerimizi, açık açık ve korkmadan hissedemedikleri- mizi, karanlıklarımızı, düşüncelerimizi kendimizi acizce engelleyip yapamadık- larımızı gömerek paramparça ettiğimiz, çürümüş hisler yüzünden çirkin, sebep- siz korkularımız yüzünden korkunç ve aldığı darbeler yüzünden içerideki ka- ranlığı görünür kılan çatlaklarla dolu bir maske. Diğer iki yüzün varlığı sindirilmemiş, at- latılamamış ve onun yerine basitçe dibe gömülmüş acılarla dolu olan sonuncu maskeyi saklamak içindir. Kişi kendini olduğu gibi kabul etmediği için çürür ve sonrasında dönüştüğü şeyden daha da hoşnutsuz olduğundan kendini saklama ihtiyacı duyar. İnsanın kendine uygula- dığı en büyük sansür de budur. Göme göme unutursun hissettiklerini, seni sen yapan acılarını ve insanlara asıl olduğun kişi hakkında yalan söylemek bir yana dursun, aynı konuda kendine de yalan söylersin. “Korku kendine acımayı getirir; kendini zavallılaştırmaya başlar (insan) korktuk- ça” der Oscar Wilde yaşamanın yürek is- tediğini savunurken. Haklıdır da. İnsan hissetmekten, kaybolmaktan, terk edil- mekten, unutulmaktan, sevişmekten, acıdan, özgürlükten ve bir o kadar da baskıdan korkar. Otoriteden, sorumlu- luktan, en çok da ölmekten korkar ama fark etmez ki tüm bunlar hayatın içinde- dir ve aslında tüm bunlardan korkarak yaşamaktan korkar, kendini var etmek- ten alıkoyar. Normları belirleyen toplum mudur yok- sa bireyler normlar tarafından mı belir- lenir? Belki ikisi de? Yazılı olmayan ve teoride büyük bir çoğunluğa hitap et- mesi yüzünden ortaya çıkan ve zihinlere istemsizce kazınmaları hariç herhangi bir yerde yazmayan bu kurallar bize ne yapmamız gerektiğini, nasıl davranma- mız gerektiğini söylerler. Bazısı için bu nizam elde etmenin etkili bir yoludur bazısı için isyan için yeterli bir bahane- dir. Bu kadar radikal olmamak gerekir belki de ama en azından şu söylenebilir: bu normlar bize değerler sunarlar. Zaten kendini kanıtlamak isteyenler bu değer- leri benimserler çünkü onlara ‘doğru’ diye sunulan budur ve onların bu ko- nuda düşünmek için zamanları yoktur, onlar yarışırlar, daima yarışırlar. Peki ya bu dayatılan değerler dışında kendine değer biçen insanlar? 1600’ler- de her şeyden şüphe edilebileceğini sa- vunmak, 1700’lerde kraliyeti karşısına alıp Antik Çağ’dan kalma gibi duran bir düzeni savunmak, 1800’lerde haksız- lıkları görüp karşılığında üç ciltlik bir sermaye eleştirisi yazmak, 1900’lerde herhangi bir inanışın varoluş gayesini benimsemek yerine ‘kendini yaratarak’ onu bulmak. Tüm bu örnekler kendi dönemlerinde dayatılmış normlara karşı atılmış adımlardır ve toplumsal anlamda pek çok değişikliğe sebep olmuşlardır. Kalıplaşmış fikirler karşısında miskin miskin söylenmek yerine onlarla savaş- manın daha etkili olduğunu kanıtlamış- lardır. Normlar, sansür, otosansür, bireye ‘top- lumun bir parçası’ anlamından fazlasını yükleyemezler zaten amaçları da bun- dan farklı bir şey değildir. Bu bireyi za- ten olduğu küçük şeyden daha da kü- çük kılar. Kendi değerlerini bulmasına izin vermeden adeta bir köpeğe komutla oturmayı öğretircesine ‘eğitilir’. Böylece birey toplumun içinde erir ve yok olur. Sonra tatlı bir rüzgâr eser; bazısı fırtına diye adlandırır, bazısı devrim der. Bu sükûnet dolu rüzgâr yıkar tüm tabula- rı, tersine çevirir tüm normları, es geçer bütün sansürleri çünkü hepsinden daha güçlüdür. Bu değişiklik rüzgârı esmediği takdirde Louis Ferdinand Céline’in dediği gibi aynı yerde kalan nesneler ve insanlar yozlaşır, çürür ve leş gibi kokmaya baş- larlar. P KAYNAK Gecenin Sonuna Yolculuk, 1932, Louis Ferdinand Céline Size Nasıl Geliyorsa, 1623, Wiliam Shakespeare Sosyalizm ve insan ruhu, 1891, Oscar Wilde Sonra tatlı bir rüzgâr eser; bazısı fırtına diye ad- landırır, bazısı devrim der. 43