ortamın tüm dinamikleri beğenilme
üzerinden şekillenirken bu kavram
yapılan paylaşımların içerik ve bi-
çimini de şekillendirdi. Böylelikle
sosyal medyada kimi zaman ger-
çekte oldukları gibi değil de, olmak
istedikleri veya olduğu düşünülme-
sini istedikleri gibi davranan kulla-
nıcılar için temel amaç beğenilmek
oldu. Bu andan itibaren dönüşüm
farklı bir hal aldı. Beğenilmek uğ-
runa mahrem yok olmaya, eskiden
yakışıksız olanı paylaşmak cesaret
sayılmaya, aşırı gösteriş görgüsüzlük
yerine ilham vericilik olarak nitelen-
dirilmeye başladı ve tüm bunların
etkisiyle globalleşen dünyanın si-
likleşen sınırları kültürlerin ördüğü
mahremiyet duvarlarını da silikleş-
tirdi. Aslında başta da dediğim gibi,
içinde doğup büyüdüğümüz kültürü
tamamıyla sevmek, benimsemek, ye-
niden üretmek mecburiyetinde de-
ğiliz. Değişen dünyada kültür de el-
bette değişip dönüşecek ve yeniden
şekillenecek ve biz de bir kısmını
görmezden gelirken bazen farkında
olarak bazen de fark etmeden bir
kısmını içselleştirmeye devam ede-
ceğiz. Dolayısıyla burada anlatmaya
çalıştığım şey ayıp nedir bilmez ol-
duk gibi bir eski zaman güzellemesi
değil. Burada mesele, tüm bunların
beğeni üzerine kurulu olması, beğe-
nilmek amacıyla paylaşım yapılıyor
olması, iki fotoğraf arasından daha
güzelinin hangisi olduğuna daha çok
beğeni alacak olanın hangisi olduğu
sorusunu cevaplayarak karar verili-
yor olması.
Anlatmaya çalıştığım meseleyi en
çok gözlemlediğimiz mecra elbette
Instagram. Aslında önce Facebook
vardı ama sonra Facebook ailelerin
istilasına uğradı ve ailelerinden ayrı,
“özel” bir alana sahip olmak isteyen
Evlerin
yatak odala-
rından banyo-
larına kadar
bütün odaları-
na misafir olup
insanların sa-
bah mahmur-
luğundan gece
sarhoşluğuna
kadar her anını
seyrederken
bulduk kendi-
mizi.
gençler Instagram’a kaçtı. Sonra Ins-
tagram hızla büyüdü, yayıldı, gelişti.
Başlarda bir çizgisi ve kalitesi vardı
Instagram’ın. Temel amaç bakılması
hoşa gidecek kaliteli, güzel, estetik
fotoğraflar yüklemekti. Ama elbette
her şey i hızla tüketen tüketim toplu-
mu Instagram’ın kalitesini de tüket-
ti ve her şeyin fotoğrafını ölçüsüzce
paylaşmaya başladı. Böylece yolu ba-
şındayken umut vaat eden Instagram
her anını sergilemek isteyen kullanı-
cılarla dolup taşarak adeta bir kirli
sepetine dönüştü. Biz ister istemez
birçok hayata tanıklık etmeye başla-
dık. Göz zevkimize hitap edecek es-
tetik fotoğraflar yerine koca yürekli
kocişler, dantelli tostlar, kurdeleli
karnıyarıklar, para dolu jakuziler,
kapıya gelen dev pelüş ayıcıklar, öve
öve bitirilemeyen mucizevi ürünlerle
doldu taştı sayfalarımız. Bir yandan
bir mahremiyet söylemi yükselirken
diğer yandan evlerin yatak odaların-
dan banyolarına kadar bütün odala-
rına misafir olup, insanların sabah
mahmurluğundan gece sarhoşluğu-
na kadar her anını seyrederken bul-
duk kendimizi. Çünkü beğenilmek
uğruna her anlarını paylaşmaya baş-
ladı insanlar. Herkes mükemmel, her
hayat kusursuz oldu bir anda. Ins-
tagram bir özgürlük alanıydı ve ora-
da kim olmak isterseniz olabiliyor-
dunuz. Sorunun kaynağı da tam da
bu oldu işte. Özel olanı, dört duvar
arasında kalması gerekeni herkesle
paylaşmaya başladık. Görgüsüzlük
prim yaparken birileri zenginliğini
sergileyerek daha da zengin olmaya
başladı. Evler, arabalar, mobilyalar
sergilenirken işler çığırından çıktı
ve sosyal medyada her şey metalaştı.
Kendimizden yeni bir ben yaratarak
oluşturduğumuz profiller kimlikleri-
mizin vitrinleri haline gelirken pay-
laştığımız her şeyi bu vitrine koyarak
sergilediğimiz imgeler üzerinden ile-
tişim kurmaya başladık. Paylaştıkça
paylaştık, vitrinlerimiz doldu taştı,
her geçen gün takipçilerimiz arttı,
beğenilerimiz arttı. Ama geriye dö-
nüp baktığımızda, ben buyum dedi-
ğimiz kişiyi göremez olduk. O vitrini
dolduran her dekor, her yeni beğeni,
her artan paylaşım bizi bizden azalttı
aslında. Çok paylaştık, paylaştıkça
azaldık… P
27