Her şeyden evvel farkına varmamız gereken bir mesele var; dünyaya hak ettiği değeri
verebilmekte yatar yürekteki huzurun kaynağı. Dünyaya geliş gayesini idrak edebilmiş arif
kimselerin incinmemesinde yatan sebep de budur. Dünyayı gecesiyle gündüzüyle, yazıyla
kışıyla, zoruyla kolayıyla zıtlıklar manzumesi olarak tanımladıkları ve onu bu şekilde
kabullendikleri halde aydınlığın ardından gelen karanlığın onları ürkütmesi ne mümkün.
Karanlık onlara feneri, kış ise sobayı hatırlatır daima. Olumsuz hadiseler içerisinde esaret
zincirini kırmaktı onlar için mutluluk. Dünyayı tanıyorlar. Nerden gelip nereye
gideceklerinin farkındalar ve bu farkındalık nispetindedir onların indindeki dünyanın
kıymeti. Dünya onlar için kıymetlidir. Paha biçilemez bir kıymete tabiidir hatta. Kendilerini
tanıyorlar. Ne olduklarını, ne için olduklarını, ne olacaklarını biliyorlar. Hiç olduklarını, hiç
olabilmek için var olduklarını ve hiç olacaklarının farkındalar. Bu nispette süregelen
ömürlerinde her adımı bu inanç doğrultusunda atarlar. Olayı resmedebilmek adına bir
kıyaslamaya gidelim. Önümüzde seçeneğimize sunulan iki sepet elmadan; ilkinin
pıhtılaşmış kan kızılı renge, cilalı ve göz alıcı parlaklığa sahip yapay elmalarla dolu bir
sepet, ikincisinin ise doğallığı, donuk rengi ve tanımlanamayan şekilsizliğinden okunan
elmalarla dolu bir sepet olduğunu varsayalım. Kırılmaz, eskimez, uzun ömürlü ve göz
zevkimize hitap edebilen elmaların bulunduğu ilk sepetin karşısında bozulabilen,
çürüyebilen, ömrü kısa, ısırıldıktan iki dakika sonra sararmaya başlayan elmalarla dolu
ikinci sepet yer almakta. Göz zevkine göre hareket ederek ilk sepeti seçenlerin hangi işine
yarayacaktır bu tercihi? Açlık durumunda karnını doyurmak maksadıyla başvurabilecek
midir ona? Veya hastalığı sırasında şifa niyetiyle derman olarak mı kullanabilecektir?
Büyük bir beklenti ve beğeniyle tercih ettiği albenisi yüksek elmalarla zamanla “sizler ne
işe yararsınız be!” serzenişiyle, aralarına mesafe girecektir. Tatsız, kokusuz, çekirdeksiz,
ömürsüz ve aynı zamanda faydasız olan o sepet bizim hayallerimizdeki dünyayı temsil
ederken; tatlı, kokulu, kurtlu, çürük, çekirdekli, ömrü kısa elmalarla dolu olan sepet ise
gerçek dünyayı temsil etmektedir. İşte karşılaştığımız bu hayal kırıklıkları; biz dışındaki
etkenlerden ziyade kendi hayallerimizden kaynaklanmaktadır. Dünyanın sadece müspet
hadiselerin yaşandığı, sadece güzelliklerin bulunduğu, sadece kolaylıkların olduğu veya
olması gerektiği bir yer olduğunu zannetme veya böyle bir dünya beklentisi ve hayali
içerisinde bulunmak değil de nedir hayatımızı karartan? İsyan bayrağını dalgalandıran
başka ne olabilir ?
Üstad Necip Fazıl’ın muhasebe şiirindeki;
“..İşte bütün meselem, her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!
Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
…
53