Merhaba Yusuf Bey. Âmentü nedir?
Âmentü, tutamaktır. Ayağımızı yere
sağlam basmak, dolayısıyla önümüzü
görebilmek
demektir.
Önümüzü
görebilmek için sırtımızı dağa yaslamak
gerekiyor. Patinaj yapmamak lazım. 200
yıldır patinaj yapıyoruz. 200 yıldır yanlış
dolmuşa binmişiz, şoföre bağırıp çağırıp
duruyoruz. Dolayısıyla öze ne kadar
sağlam bir şekilde tutunabilirsek, ne
kadar güçlü olursak kişi o kadar özgür
olur. Âmentü özün özüdür. Özün özü ne
kadar güçlü olursa kişi o kadar özgür
olur, sözü o kadar güçlü olur, etkili ve
sarsıcı olur. Yani bütün mesele özün
yakalanabilmesi, özün yitirilmemesidir.
“Her imkân bir imtihandır. Her
imtihansa, bir imkân...” diyorsunuz. Bu
sözünüzü okurlarımız için biraz açar
mısınız?
Mümin olan kişi emaneti üstlenen
kişidir.
Daha
doğrusu,
emaneti
üstlendiğinin bilincinde olan kişiye
Mümin diyoruz. Emaneti üstlenmek
emniyeti teminat altına almak demektir.
Emaneti
üstlendiğiniz
bilinciyle
yaşarsanız
yeryüzünde emniyeti teminat altına
alan siz olursunuz. Yeryüzünde
emniyetin teminat altında alınabilmesi
emanetin üstlenildiği bilinciyle hareket
edilmesiyle mümkün. Emanetle kul
olmak. Kul olmak en yüce makamdır. Kişi
kul olduğunun bilincine vardığı zaman
özgürlüğüne kavuşabilir. Kişi ancak
Allah'a kul olduğu zaman paraya, kula
kulluktan, dünyaya kulluktan
kurtulabilir. Büyük insanlar, büyük
romancılar, büyük bilge adamlar bunu
bize özlü bir şekilde anlatırlar. Mesela
Dostoyevski der ki: "Tanrı yoksa her şey
mübahtır." Tanrı inancını yitiren insan
yönünü, yörüngesini, kişiliğini her şeyini
yitirir. Psikanalist düşünür Jacques
Lacan, “Tanrı inancını yitiren bir insan,
Tanrı inancını yitirdiği anda artık her
şeyi tanrılaştırmaya başlamış demektir”
demiştir. Kişi vaki olanda bir hayır vardır
bilinci ile hareket ederse önüne çıkan
her imkanın aslında bir imtihan
olabileceğini, her imtihanında kişinin
önünü açmasını sağlayabilecek, önünü
görmesini sağlayabilecek bir imkan
olduğunu anlar. Kişinin imtihan bilincini
yitirmemesi lazım.
48