Sabahattin ali, ‘marko paşa’ dergisinden sonra yurt dışına gitmeyi istedi lakin pasaport
verilmeyince kaçak yollarla yurt dışına çıkmaya çalıştı.
Geçici nakliyecilik işleriyle de uğraşan Ali, Bulgaristan'a geçmek ve oradan Avrupa'ya
ulaşmak amacıyla, peynir nakliyeciliği görüntüsü altında Edirne'ye doğru yola çıktı. 2
Nisan 1948'de sınırı geçerken kendisine rehberlik etmesi için anlaştığı Ali Ertekin
tarafından Sazara köyü civarındaki ormanda öldürüldü. Bir diğer iddiaya göre, işkence
görerek başından aldığı darbelerle ölmüş ve sonradan bu işkence vakası örtbas edilmek
istendiği için kurşunlatıldı. Cenazesi ölümünden iki ay sonra Istranca Dağları eteğinde bir
çoban tarafından bulundu.
Bizlere bıraktığı özverili eserleri doğrultusunda özlemle anıyoruz Sabahattin Ali’yi.
Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini otaya çıkaran ve psikolojik analizler yapan
Sabahattin Ali’den alıntılar;
Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan
etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey
beklediğim yoktu.
*
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp
gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de
ruhumun bulunduğunu öğrettin.
Mustafa Kutlu, Sabahattin Ali kitabında onun için şöyle der:
"Sabahattin Ali insan problemlerine bir hikâyeci olarak değinirken asla filozof tavrı
takınmaz..."
"… Toplum kişi münasebetlerini verirken bizim görüntülerimizi yansıtmıştır. Özde beraber
olduğu için genellemelerinde yanılmaya düştüğü söylenemez. Ancak sübjektif
değerlendirilmelerin öngörüldüğü kişisel olaylar hariç. Öncelikle kendinden bahseden
şiirlerinde topluma karşı takındığı tavır bir hesaplaşmanın neticesiymiş gibi görünür.
Toplumu suçlamalarında buruk bir duygulanmanın izleri görülmektedir."
46