nisan2019 nisan2019 | Page 28

Arslan Karadayı “Geçti bu demde cihandan, Pir-i Mimaran Sinan…” Ademoğlu Dünya sürgününe geleli beridir, bir imar bir hilafet bir sancak mücadelesi ile geçiyor şu devrandan. Kâh inşa ederek kâh ihmal ederek; kâh ihya ederek kâh imha ederek… Anadolu. Nasreddin Hoca misal, dünyanın merkez adresini buram buram dolduran tınılar. Bir ucunda İran illeri. Bir ucu Balkanlar… Şu yukarıda Karadeniz, aşağıda Akdeniz, Kızıldeniz… Beyrut, Kâhire, Mekke, Sudan, Libya, Tunus, Cezayir… Halep, Bağdat, Musul, Şam sonra… Edirne… Ama en çok İstanbul. Aziz İstanbul. İnsan, dağların kabul etmediği sorumluluğun vebali ile geziyor coğrafyayı. Yürüyor ezelden ebede. an.. Bir an’lık hikâye olup geçiyor yurda. bir bu Bir asıl İşte kimilerinin hikâyesi destan oluyor bu diyar-ı hane’de. Taşı gül ile buluşturup çinide aşk imar ediyor. Adem’in Dünya hâlinde derin izler bırakıp, nişaneler koyuyor. Sinan… Sultan’ı Yavuz olan Selim devrinde Kayseri’den davet üzerinde davetle nasibine teslim bir kader çizgisi. O çizgi ki, asırlar sonra şairlerin kaleminden mürekkep olup akıyor. Acemi oğlan Ocağı’nda bir Sinan. Henüz 22 yaşında. Dülgerliği öğrenip devrin başarılı ve kıdemli mimarları ile çalışmak nasip olan Sinan. Gittiği her yerde gönlü ile izleyen. Gören. Gördüğünü okuyan, O ilk emir aşkına… İstihkam komutanlıkları, imar sorumlulukları… Sinan oluyor da erkek çocuklar. Mimar Sinan ancak böyle oluyor. Mimar olmak üzere gelmiş bir Sinan olmak gerekiyor. Ne her mimar, Sinan olabiliyor ne de her Sinan’dan mimar çıkıyor. 28