Menteşelerden eskiyen varsa değiştirilirdi hemen.
Musluk damlıyorsa kolaydı, iş bir contaya bakardı
sadece… İsteyince bir şekilde olurdu yani. Oldu da.
Yaza varmadan tası tarağı toplayıp taşındılar eve.
Allah şahit rahat da ettiler. Yirmi seneden fazla,
sığındıkları bu çatının altına sessiz sakin yaşayıp
çocuklarını büyüttüler.
Şikayetleri olmadı. Hiç değilse kiradan kurtulmuş saydılar kendilerini. Lâkin şükrü bir yana,
taşındıktan birkaç ay sonra evin asıl derdi yavaş yavaş baş gösterdi.
Balkon!
Nevin Hanım ne vakit mutfakta işini bitirip ıslak ellerini eteğiyle kurulasa çayını kahvesini alıp
şu balkonda rahat bir nefes almak istese gözü hep aynı yere takılı kalır, ister istemez bütün
neşesi kaçardı. Evi alırken demek ki hiç görmemişti. O gün karşıdaki caminin bahçesi bin bir
yeşillikle doluydu çünkü. Fakat ne vakit yapraklar sarardı, biraz biraz döküldü; işte o zaman
cami duvarının hemen yanına saklanan mezar taşları da gözüne ilişir oldu. Kadıncağız ne
ettiyse bir türlü alışamadı bu manzaraya. Vahit Bey insanın ölüsünden değil dirisinden zarar
gelir diye vaziyeti kurtarmaya çalışsa da pek bir işe yaramadı. Nevin Hanım bir türlü rahat
edemedi bu balkonda.
Ara sıra başka bir eve geçme fikri dillerine dolanır oldu. Fakat her defasında sonu “inşallah”la
biten, bol bol iç geçirmeli uzun cümleler kurup meseleyi bir şekilde kapadılar.
Çocuklar büyüdü sonra. Okuyup çok şükür bir iş güç sahibi oldular. İkisi de vakitlice evlenip
gitti yuvadan. Lakin Vahit Bey’le Nevin Hanım hep aynı evde kaldılar. Balkon hep aynı tarafa
baktı.
Emeklilik yaklaşınca Nevin Hanım bütün ümidi buna bağlar oldu. Vahit Bey’in de aklına
yatmaktaydı bu sefer. Merdiven inip çıkmaya, soba yakıp boşaltmaya dermanı kalmamıştı
ikisinin de. Hele bir emekli parasını alsalar gerisi gelecekti inşallah.
Tam iki sene evvel, nihayet emekli oldu Vahit Bey. İkramiyesini aldı, bankaya koydu ve biraz
biraz alıcı gözle gezmeye başladı sanki sokakları. Üzerinden birkaç hafta geçti. Büyük oğlan
telefon etti İstanbul’dan.
23