Hamide Akkaya
“Hocam! Bu iş nicedir içimi yakıp
kavurmaktadır. Düşünüyorum ki ta
sahabe-i kiramdan beri defalarca
muhasara edilen ve mübarek ashabın
kanları ile sulanmış bulunan şu
Konstantiniyye
şehri
niçin
fethedilemiyor? O beldeyi fethetmenin
yolu nedir? İşte bu yüzden uykularım
kaçıyor,
sabahlara
kadar
planlar
yapıyorum.” demiş bir gece yarısı Şehzade
Mehmed hocası Molla Gürani’ye.
Müjdelenen bir sevdanın izlerini sürmek
isterken yanan bir yürek taşır Şehzade
Mehmed. Yüreği Peygamber Efendimizin
müjdesine nail olabilmenin arzusuyla
yanar ve “Muhakkak Konstantiniyye feth
olunacaktır. Onu fetheden komutan ne
güzel komutan ve onu fetheden asker ne
güzel askerdir.” Hadis-i Şerifini, hocası
Molla Hüsrev’den duyduğu andan beri de
düşüncelere dalmaya başlar, İstanbul’un
fethine dair kafa yorar, gecesini gündüz
ederek bu uğurda çalışmaya başlar ve
fetih aşkıyla deli divane olur.
Şehzade Mehmed’in yüreğindeki fetih aşkı
zaman geçtikçe yüreğinde demlenir, o
sevda demlendikçe de boş durmaz
Mehmed.
Peygamber
Efendimizin
müjdesindeki
komutan
olabilecek
yetkinliği kazanmak için geliştirir kendisini.
İlim alanında, teknik alanlarda ve birçok
alanda tahsil görür; birçok dil öğrenir ve
meslek olarak top dökümcülüğünü seçer.
Ki bu seçimi, İstanbul’un fethi için attığı
önemli adımlarından biri olmuştur.
Babası II. Murat’ın ölümünden sonra,
1451 yılında ikinci ve son kez tahta çıkan
II. Mehmed, derhal yüreğinde demlenen
sevdanın peşine düşer; fetih için
çalışmalara başlar, siyasi ortamın fethe
engel olacak karışıklıktan uzak olması için
Venedik,
Eflak
gibi
prensliklerle
antlaşmalar yapar, Karamanoğulları ile
saldırmazlık antlaşmaları imzalar… Fiziki
hazırlıklar kapsamında da ilk olarak
Rumeli Hisarı’nın inşası çalışmalarını
başlatır.
18