Natura May - June 2013 | Page 59

binalar silsilesine dönüştürdü. Ülkemizde ‘modernleşme’, yanlış anlaşılıp yorumlanan kavramların başında geliyor. Mimari ve kentleşmede modernleşme, gelişmiş ülkelerde birbiri ile herhangi bir alakası olmayan birtakım binaları -ya da diğer kentsel elemanları- bir araya getirip, onlara yine birtakım işlevler vererek arazi üzerine dizme olarak yorumlanmıyor. Mimarlık ve kent planlama eğitimi verilen üniversitelerde, Akdeniz gibi evrensel nitelikte, üstün doğal ve tarihi katmanları barındıran alanlarda yerel malzeme kullanımı ile yerel değerlere yakışan ölçeklerde, insan ve doğa odaklı tasarımların yapılması gerektiği savunuluyor. Ancak pratikte bu öğretiye uyulmadığında sonuç makilikler ve zeytin bahçeleri arasında birbirinden kopuk türeyen, ‘silüete katılan’, havuzlu ya da havuzsuz, damlı binalar yumağı oluyor. 80’li yıllardan bu yana süre gelen mimarlık ve kent planlama pratikleri arasında, Akdeniz’den aldıkları ilham ile çeşitli tasarım ilkeleri belirleyip uygulayan öncü mimarlar da oldu: Cengiz Bektaş ve Turgut Cansever… Bu bağlamda Cengiz Bektaş’ın Yaygın Yatım Evi, Bodrum (1974)* ve Turgut Cansever’in 1992 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü üçüncü kez almasına vesile olan Demir Tatil Köyü, Bodrum (1990), projelerinden bahsedilebilir. Türkiye modern mimarlık tarihinde yer edinmiş, iyi örnekler arasına giren her iki proje de, Akdeniz üzerinden yapılan okumaları ‘soyutlaştırılmış yerellik’ çerçevesinde, yapı elemanı ölçeğinden yerleşim düzeni kararına kadar geniş bir yelpazede ele alıyor. Cengiz Bektaş projesinde, çağdaş bir malzeme olan betonu, geleneksel yapım sistemlerinde yapı elemanı olarak kullanılan ‘hatıl’da denedi. Turgut Cansever ise, Akdeniz Havzası’nda sıkça yer alan, topografyaya yedirilmiş barınaklardan oluşan ‘köy’ kavramını, morfolojik açıdan ele alarak yeniden yorumlarken ortaya yalın, soyut ve görsel olarak malzemenin ön planda tutulduğu bir mimarlık çıkardı. Akdeniz’e özgü malzeme ve formların bu iki projede olduğu gibi, yeniden ele alınıp yorumlandığı bir başka deneyim ise Yalıkavak Palmarina. Emre Arolat Architects (EAA), Akdeniz kıyılarında daha önce tasarladığı (bir kısmı uygulanmamış) Vicem Bodrum Yalıları (2010), Varyap Yalıkavak Rezidansları, Bodrum, Şalvarağa Evleri, Bodrum (2009), Permak Yalıkavak Konutları, Bodrum (2008) ve Bodrum Yokuşbaşı Konutları (2008) gibi projelerde, ‘yerellik’ten gelen değerleri malzeme bağlamında tasarımına taşıdı. Yalıkavak Palmarina yaşanmış ve yaşanmakta olan tüm bu zıtlık, çelişki ve kargaşa içinde farklı bir konumda yer alıyor. Türkiye’nin öncü mimarlık ofislerinden olan EAA, ulusal boyutta olduğu gibi uluslararası düzeyde de oldukça yüksek bir bilinirliğe sahip. EAA, aynı zamanda iş verdiği yeni mezun mimarlar için de ikinci bir okul niteliğinde. Çok sayıda karmaşık projeye imza atan ofisin son yıllarda uluslararası düzeyde adından bahsedilmesine neden olan üç projesi var: 2010 Ağa Han Mimarlık Ödülü sahibi İpekyol Tekstil Fabrikası, Edirne; 2005 Avrupa RASYONEL FORMLARA SAHİP YALIKAVAK PALMARİNA, FARKLI YÜKSEKLİKLERDEKİ TRAVERTEN KAPLI HACİMLERİYLE İNSAN ÖLÇEĞİNİ YAKALAMAYI BAŞARIYOR. YALIKAVAK PALMARINA, WITH ITS TRAVERTINE CLAD RATIONAL FORMS, ECHOES THE MORPHOLOGY OF LOCAL VERNACULAR VILLAGE ARCHITECTURE WITH ITS HUMAN SCALE AND INTERLOCKING VOLUMES AT DIFFERENT HEIGHTS. architecture in tune with local materials and practices. Both of these projects included common design considerations from the individual building element to overall site planning that took into account local factors and modern architectural methods. In the Yaygın Yatım hotel project Cengiz Bektaş’s architectonic experiment with the implementation of concrete cross beams or ‘hatıl’, a traditional building element in the Turkish vernacular Aegean architecture usually made of timber. In the Demir Tatil Köyü vacation home project Turgut Cansever reinterpreted ‘the Turkish Aegean village’ adapting its organic morphologies to contemporary usage. In both cases an architectural language emerged as an ‘abstracted vernacular’ where the simple and straightforward use of architectonic strategies adapted the vernacular to modern needs in an architecture one step removed from its source. Vestiges of this strategy are still visible in recent projects in the region. One of these architectural examples that reinterpret local materials and forms used in the Mediterranean Region is the first phase of the Yalıkavak Palmarina, 2012, by Emre Arolat Architects (EAA), one of the leading architectural offices in Turkey led by architect Emre Arolat. The practice has been active in the Mediterranean region specifically the Aegean and has used ‘vernacular values’ in terms of material choices in some of their very recent projects in the Bodrum area such as Vicem Bodrum Residences, Muğla, Turkey, 2010, Varyap Yalıkavak Villas, Bodrum, Muğla, Turkey, Şalvarağa Residences, Bodrum, Muğla, Turkey, 2009, Parmak Yalıkavak Housing, Bodrum, Muğla, Turkey, 2008 and Bodrum Yokuşbaşı Housing, Muğla, Turkey, 2008. In addition the architects in the last 10 years have also produced awardwinning project in the global context including the Ipekyol Textile Factory, 2006, Edirne, Turkey that won the 2010 Aga Khan Award for Architecture, Minicity Theme Park Building, 2004, Antalya, Turkey that won a 2005 MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 59