Kaybolan Defterler / zine 8.Sayı: Masal | Page 48

Kağıt Uçak

_

KENAN ÇETİNKAYA
Ne zaman sokaklarda kâğıttan uçak yapan çocuklar görsem Ankara ’ nın eski silüeti canlanır gözümde . Doksanlı yıllarda her yere yapılan binaların arasında eskiden elöpen -dokunduğunuzda kuyruklarını bırakan küçük kertenkeleler- yakaladığımız , köpeklerimizle oynadığımız , en çokta akşam olunca yıldızlara bakıp tuhaf hikayeler anlattığımız toprakların etrafına çekilen çitlerin arkasından bakarken , yine alt mahallelerde oturan Kürt Ali Amca ’ nın ya da Nesimi Ağabey ’ in bize “ Gidin başka yerde oynayın !” diyen kalın sesiyle kaçtığımız mahallemi anımsarım . Binalar yapıldıkça buralarda mahallemizdeki büyüklerin çoğunluğu ya işçi olur ya da yaşı biraz büyükse ve sözü geçiyorsa bekçi olurdu . Bina yapıldıktan sonra kapıcı olarak başlayanlar başına talih kuşu konmuşcasına bir mutlulukla gülümserdi . “ Kira yok , elektrik , su derdi yok daha ne olsun !” derdi babam gıpta edercesine onlardan söz açıldığında .
Sanırım ‘ 92 yazıydı , binaların arasında kalan birkaç ağacın dibine oturmuş tepeden Yıldız Mahallesi ’ nin altında yavaş yavaş göğü yercesine yükselen apartmanları izlerken Kamil ’ in kardeşi koşa koşa bize doğru geliyordu . Her zaman yaptığı gibi peşimize takılmak için hevesliymiş gibi gözüküyordu .
“ Ağabey , ağabey annem seni çağırıyor . Avjin Ninem geldi , O da seni çağırıyor .” Soluk soluğa konuşurken bir yandan da elindeki sopayı çiçeklerin üzerinde uçuşan arılara savuruyordu .
“ Tamam lan tamam .” diyerek kalktık yerimizden . Kamil ’ in ninesi arada sırada gelirdi Ankara ’ ya . Tunceli ’ nin bir köyündendi ama hangisi olduğunu hatırlamıyorum şimdi . Üzerinde rengarenk ve kat kat elbiseleriyle bir büyücüyü anımsatırdı bana hep . Kırış kırış olmuş iki kaşının arasında bir ağacı anımsatan , ellerinde de dallar gibi duran dövmeler vardı . Biz ona “ Resimli Nine ” derdik . Aslında Kamil ’ in öz ninesi değildi , Kamil ’ in annesinin babasının ikinci eşiydi . Her zaman yaptığı gibi yanına gider gitmez elleriyle yüzümüzü yoklar Kürtçe bir şey söyledikten sonra gözlerimizden öperdi . Sonra yanına oturtur hikayeler anlatırdı bize . Bazı bazı kelimeleri anlamamız için elleriyle işaretler yapar ya da bir sopa alıp çizerdi toprağa sonra eklerdi ; “ Toprak , her şey toprak .” derdi birkaç dişine aldırmadan gülerek .
Yanına gittiğimizde yine bizi aynı şekilde karşıladı . Rengarenk başlığının ardından çıkan kınalı saçları parlıyordu güneşte , elleriyle yine aynı şekilde yüzümüzü kavradıktan sonra gözlerimizden öptü . İçinde bir sürü dünyanın saklı olduğunu düşündüğüm eteğinin önündeki cebinden birer ceviz sucuğu çıkarıp uzattı .
“ Bir sana Hasan , bir sana Bektaş . Bu da Kamil ’ e .” Hasan daha önce bir tane yemişti muhtemelen ama bu hediyeye de hayır demezdi . Zevkle sucuklarımızı yerken Kamil ’ in annesi yemek hazırlamak için kalktı yanımızdan . Avjin Nine sırtını gecekondunun duvarına vermiş , aşağıda gözüken apartmanlara bakıyordu . Bir şeyler mırıldandı yine ama anlamadık .
“ Nine !” dedi Hasan ucundan ısırdığı sucuğu hiç bitemeyecekmişcesine ağır ağır çiğnerken .
“ Ha kuzu söyle .”
“ Bu evler çok büyük , yok etsene onları .” derken kadının önüne çökmüş dizine yaslanıyordu . Bir anda korkuyla bakıştık Kamil ’ le , eğer bizim nine hakkında konuştuklarımızı söylerse ninenin bizi taşa çevirip eteğinin içine atmasından hep korkuyorduk ama onun büyücü olmasını da çok istiyorduk .
“ Olmaz oğul , kim dedi bunu sana ?”
“ Kamil dedi nine , sen büyücüymüşsün .”
“ Ahaha bu Kamil mi ?” diyerek bir öpücük kondurdu Kamil ’ in neredeyse bitmiş sucuğu tuttuğu elini çekip öperek .
“ He o Kamil . Yapsana hadi , oynayamıyoruz .”
“ Başka ne dedi bu Kamil ?”
“ Sen her şeyi değiştirebiliyormuşsun . Hani şu anlattığın masallar gibi işte .”
“ Deme oğul . Ne çok şey demiş Kâmil .” diyerek Kamil ’ e baktığında çocuk kırmızıya çalan rengiyle yere bakıyordu .
42