Bir yeşil cipin ardında bıraktığı toz bulutunu yararak yolun karşısına geçti Kader. Toz bulutu dağıldık-
ça önce dizindeki al laleler daha sonra hırsla açılıp kapanan avuçları belirdi Narin’in. Sınırlar çoktan
çizilmiş, taraflar kendi köşelerine geçmiş, misketler düello için hazırlanmıştı. Narin yavaşça ortaya
yaklaştı. Ayakkabısının burnu ile bir çizgi çekti nemli toprakta. “Ortaya tüm misketlerimizi koyacağız.
Çizgiyi tutturan ya da çizgiye en çok yaklaşan karşı tarafın tüm misketlerini alır.” dedi. Narin alaycı bir
gülüşle tam dudaklarını aral adı ki “Tek hamlede!” diye onu bastırdı Kader. Bir an sessizlik oldu. Bir
korna sesi duyuldu yukarıki yoldan ve “Kabul!” diyerek yerini aldı Narin. Düelloya uygun bir geri sayım
ile her iki taraf da karşılıklı olarak misketlerini yuvarladı nemli toprakta. Nefeslerin tutulduğu o birkaç
saniyelik yuvarlanış sona erince koşturarak geldiler misketlerinin yanına. Şimdi iki kız diz dizeydiler.
Kader, kendi dizlerinde hissetti Narin’in diz kapağındaki al laleleri. Bir ağlama beklerken Narin’den
usulca dizlerinin önüne düştüğünü gördü o beş parlak bilyenin. Adımları koşmaya dönerken ardından
seslendi Kader: “Kenan’dan da!”
Şimdi önlüğünün cepleri dengedeydi Kader’in. Okul yolunu mahallesine bağlayan köşeyi dönerken
milli bayramlarda okulda kurulan bando takımının kendini karşıladığını hayal etti. Kenan önde bando
takımı arkada Kader’i selamlıyorlardı. Borazanlar havaya kalktıkça Kenan ona biraz daha gülümsüyor
ve kendi bilyelerini avucundan havalandırıyordu. Tam Kenan’la arasında birkaç adımlık mesafe kalmıştı
ki bir feryat koptu yukarıki mahalleden. Bir grup kuş havalandı. Ve burun farkıyla altında kalmaktan
kurtuldu arsayı toza boğan yeşil cipin.
Giderek artan inlemeler, ağıtlar, ağlayışlar, bağırışlar, küfürler adımlarını hızlandırdı Kader’in. Huzur-
suzluk az evvel zafer kutlayan yüreğine oturdu. Adımları hızlandıkça sesler yoğunlaşıyor sesler yoğun-
laştıkça insan telaşları artıyordu evine dönen sokakta. Annesini gördü sarımsak istediği Rukiye teyze-
nin, dul Rukiye’nin kolunda. Alelacele traktörün kasasına bindiriliyordu. Annesi, kendisini görünce az
evvel aşağı sokaktan duyduğu, yabancı sandığı o çığlığı salıverdi dudaklarının arasından kabalığa. Çığlık
kalabalığı yardı Kader’e ulaştı. Rukiye, kolundaki kadının atıldığı tarafa döndü yönünü Kader’i fark etti.
Ve bir atlayışla indi traktörün kasasından. “Yürü kız!” dedi, “Nereden peydah olduysanız oraya!”
Traktörün girdiği her kaviste bir avuç toprak daha dökülüyordu bacaklarının arasından derisini ardın-
da bıraktığı yola. Motorun sesine eşlik eden inlemeler ve ağıtlar birer hırıltıya dönüşmeye başlamıştı
etraflarını saran toz bulutuyla. Bir başka kaviste cebindeki ağırlığı hissetti. O yabancı çığlıktan hemen
önce Narin’den aldığı, bileğinin hakkı ile aldığı, beş parlak misketi. Ardına dönüp annesine baktı. “Ne-
reye gidiyoruz?” diye seslendi traktörün motor sesini bastırmaya çalışarak. Uzun uzun hıçkırdı annesi.
Sonra birden kesildi hıçkırığı, göğe baktı. Ardından da beden eğitimi dersine giren Aslı Öğretmen’e hiç
benzemeyen kaşlarını kaldırarak “Göçüyoruz.” Dedi. Traktör kasasının kapağını zapt etmeye çalışan
zincire dalarak “Göçüyoruz!” dedi.
İlerledikçe ufka yaklaşan damlar Türkçe ders kitabından işledikleri bir metnin resmini anımsatır ol-
muştu. Birbirine omuz vermiş dağların kahverengisine yığılmış beyazlıklar, tek tük tüten bacalar, bu
bacaları kendine siper etmiş ve ucu görünmeyen koruluk…
“Şimdi bilinmeyen kelimelerin anlamlarını bulacağız çocuklar! Kader, sözlüğünden “göç” kelimesinin
anlamını okur musun?”
“Göç, bir, isim; ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka
bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret.”
Annesi göç kelimesini ilk kez cümle içinde kullanıyordu.
29