KAPALI KAPILAR ARDINDAN Jul. 2014 | Page 8

Sosyalizm mücadelesinde kadınlar: Nereden başlamalı? Partinin toplumsallaşma dinamikleri arasında kadınların çok önemli bir yeri olduğunu çok uzun zamandır dillendiriyoruz. Kadın örgütlenmesi ve örgütlenmede kadınlar ile ilgili dillendirdiğimiz ve dilediğimiz durumun gerçekleşmesi için yaptıklarımızın tarihi ise oldukça eskilere dayanıyor. Bugün eğer “sosyalizm mücadelesinde kadınların daha fazla öne çıkması”nı tartışacaksak, parti tarihimizle bugün arasındaki bağ kurmak ve bu düzlemden geleceğe bakmak gerekiyor. Partimizde kadın çalışmaları için, özellikle çalışmaların bir büro örgütlenmesi üzerinden tarif edildiği dönemi baz alırsak, nirengi noktası hep emekçi kadınlar içerisinde toplumsallaşmak olmuştu. Başarı elde edilen örnekler, kadınların mücadelede öne çıkabilmesi için bir bedel ödenmesi gerektiği, bu bedeli de kadınlar kadar mücadele içindeki erkeklerin de ödemesi gerektiğine işaret ediyordu. Bu anlamıyla örneğin kadınları örgütlemeye başlayan bir ilçemizde erkeklerin de hayatlarında önemli değişiklikler yapmaları gerekiyordu. Bununla beraber elbette alınması gereken çok yol vardı. Partiye veya bir çeper örgütlenmeye gelen kadınların sürekliliğini sağlamak en büyük sıkıntılardan biriydi. Bu sürekliliğin sekteye uğramasında kadınların hayatlarında yaşadıkları zorluklar, gündelik hayat 6 dertleri vs kadar “örgütlü” davranma ihtiyacında bir süreklilik yaratamamak da etkili oluyordu. Bu haliyle sorun sadece kadın örgütlenmesine değil, işçi çalışmalarından gençlik çalışmalarına kadar her alana sirayet ediyordu. Sorunla baş etmede kullanılan araçların yetersizliği kadar, siyasal ve toplumsal çalışmaların sürekliliğinde yaşanan sıkıntılar da elbette bu çalışmalara ciddi bir şekilde ket vuruyordu. Siyasal çalışmalarımızda yaşadığımız süreklilik sorunu kadar içe dönük örgütlenmede de süreklilik sağlayamamış olmamız partinin merkezi kurullarından birimlerine kadar her alanda hissedilen bir eksiklikti ve bu eksiklikten kadın çalışmamızda payına düşeni aldı. Bugün partimizde kadın çalışması ne yazık ki bulunmuyor. Bugün geldiğimiz noktada kadınların mücadelede daha fazla öne çıkması gerektiğinin dillendirilmesi elbette sevindiricidir. Ama bu konuda söylenenleri afaki bir tartışma, bir dert yanmanın ötesine taşımanın yollarını bulmamız gerekiyor. Bugünün Türkiye’sinde Parti, sola yüzünü dönmüş kesimler içerisinden Türkiye’nin demografik ortalaması ile uyumlu oranlarda kadın örgütlemesi ile övünemez. Hal böyleyken “Devrimci mücadelede kadın yönetici neden az?” so- rusunun ayakları havada kalmaktadır. Türkiye Komünist Partisi, önce kadınları neden daha fazla örgütleyemediği sorusunu kendine sormalıdır. Türkiye Komünist Partisi, toplumsallaşma kanallarımız nerede tıkanıyor sorusunu da hemen yanına yazmalıdır. Buradan yol almak ilerletici olacaktır. Kadın başlığının bir sorun olarak tanımlanmayıp bir örgütlenme ve toplumsallaşma dinamiği olarak tarif edilmesi, örgütsel sorunlarımızın bütünü içerisinde bu başlığı düşündüğümüzde “Soruna mı odaklanacağız yoksa çözüme mi?” ikilemi ile de çok yakından ilgilidir. Sorun olarak tarif etmek bizi küçük burjuva feminizmine götürür. Türkiye solunda zaten çok yaygın olarak görülen bu hastalık, bizi de tehdit etmektedir. Devrimci tipolojinin bıyıklı/bıyıksız karikatürleri ile tartışılmaya başlanması bunun çarpıcı örneklerindendir. Devrimci mücadelede, siyaset yapma tarzlarının kadınlık ve erkeklik söylemleri üzerinden geliştirilmeye çalışılmasının bugün Türkiye Komünist Partisi’nin yaşadığı sorunlar açısından herhangi bir ilerletici etkisi yoktur. Bu yaklaşım ayrıca eleştirilen “erkeklik” kavramının karşısına yerleştirilecek “kadınlık” kavramı açısından da oldukça sorunludur. Sosyalizm mücadelesinin kentlileşmesi vurgusunun bugünkü sorunlarımız açısından nereye oturduğu da ayrıca tartışılabi- lir. Sosyalizm mücadelesi elbette kentlileşmelidir. Ama bugün partinin uzanması gereken kadın toplumsallığı açısından bu soru nerede durmaktadır? Örneğin üniversiteli gençlik içerisinde kadınların örgütl