KAPALI KAPILAR ARDINDAN Jul. 2014 | Page 6

Sosyalist örgütlerde iç taraflaşma durumları Yazının başlığından kalkıp dünya komünist-sosyalist hareketinin tarihine bakmak mümkündür; ama bu, ciddi ve uzunca bir tarih çalışmasını gerektirecektir. Bunun yerine Türkiye sosyalist hareketinde 1960’lardan bu yana yaşanan “örgüt içi” taraflaşmalara ve saflaşmalara kısaca bir göz atabiliriz. Bakalım buradan bir “örüntü” çıkacak mı? Önsel olarak bakıldığında, sosyalist örgütlerin kendi içlerindeki saflaşmalarda, teorik, ideolojik, siyasal ve örgütsel olmak üzere dört boyutun devrede olması beklenir. Ne var ki, bu dört boyutun aynı anda ve her biri aşağı yukarı eşit ağırlıkta ortaya çıktığı durumlar nadiren görülür. Daha çok rastlanılan ise, dört boyuttan birinin özellikle öne çıktığı durumlardır. Ancak, dört boyuttan sadece bir tanesi en ön plana çıkmış olsa bile, diğer boyutlara ilişkin farklılaşmaları da örtük olarak içerebilir; diğer boyutlar süreç içinde giderek belirginlik kazanabilir. Örneğin, 1968-69 dönemi TİP’inde yaşanan “Aybar v. diğerleri” ayrışması en başta ve ağırlıklı olarak teorik düzlemde ortaya çıkmıştır. Kastedilen, Marksizm’e, 4 Leninizm’e ve SSCB’deki “reel sosyalizm” deneyimine bakıştaki temel farklılıklardır. Bu odaklanmanın hemen ardından, işin en başındaki teorik farklılaşmaya içsel, ama bir süre daha örtük kalan ideolojik, siyasal ve örgütsel (örgüte, örgütlenmeye ilişkin) farklılaşmalar gündeme gelmiştir. Bir iki örnek daha verelim. Eski TKP’de 1970’lerin sonunda yaşanan ayrışma, siyasal düzlemdeki bir ayrışma olarak ortaya çıkmıştır (İşçinin Sesi). Bu ayrışma daha sonra teorik ve ideolojik düzlemlere pek fazla değmeden doğrudan doğruya örgütsel düzleme yansımıştır. 1969-71 dönemine bakıldığında, Türkiye İşçi Partisi’nin dışında ve karşısında yer alan “milli demokratik devrim” (MDD) görüşü, artık Dev-Genç’e dönüşmüş bulunan FKF dışında hiçbir zaman tek bir çatı altında toplanmamıştır. Gene de, ilginç ve “ancak bir kere olur” denebilecek bir durum ortaya çıkmıştır: MDD kesimi, 1969’dan 71’e uzanan 2 yıllık dönem içinde teorik, ideolojik, siyasal ve örgütsel tartışmaları ve ayrışmaları bir arada yaşamıştır.Sonuçta, teorik, ideolojik, siyasal ve örgütsel ayrışmaların hep bir arada ve derinliğine yaşanması, bir ülkedeki sosyalist hareketin henüz olgunluk evresine girmemiş olduğu dönemlerde görülebilecek bir durumdur. Son söylenen, Türkiye’de bugün bu tür ayrışmaların yaşanma olasılığının çok düşük olduğu anlamına gelmektedir. Türkiye Komünist Partisi’nde bugün yaşanan kriz ve saflaşma en başta bir paradoksa işaret etmektedir. Paradoks, Türkiye Komünist Partisi’nin zengin birikimi, önderlerinin ve üyelerinin başka sosyalist öbeklere göre gelişkin formasyonu ile bir tarafın diğer tarafa yönelttiği eleştirilerin kofluğu ve harcıâlemliği arasındaki bariz örtüşmezlikten kaynaklanmaktadır. Bu eleştiri ve suçlamaların neler olduğu bilinmektedir ve burada tek tek sıralamaya gerek yoktur. Ancak nasıl böyle olabildiğine ilişkin bir anlama denemesine gerek vardır: Sahi, nasıl oluyor da TKP gibi gerçekten gelişkin bir yapılanmada ortaya çıkan krize böylesine seviyesiz ve altı boş iddialar damgasını vurabiliyor? Bu sorunun yanıtı için baştaki dört boyutlu modele dönelim. Modele döndüğümüzde, önemli iki tespit yapabiliyoruz: 1. Türkiye Komünist Partisi’nde bugün yaşanmakta olan krizde, dört boyut arasında en ön plana çıkan örgütsel boyuttur. Şu an için “potansiyel” ya da “örtük” de olsa herhangi bir teorik (kurucu temellere, “geleneğe” ilişkin) ve ideolojik (teorik çerçevenin ülke gerçekliğiyle nasıl eklemleneceği) boyut taşımamaktadır. Ancak, örgütsel olanın siyasal çağrışımları yakındır, fazla dolayımlı değildir ve zaman içinde giderek belirginleşmektedir. 2. TKP’de bugün yaşanan krizde, bu tür durumlara özgü dört boyuta önceleri pek rastlanmayan bir başka boyut daha, belirli bir tarafça eklenmiştir: Kültürel boyut. Burada kastedilen, özel dönemlerin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenen ve en başta siyasal standartlara oturtulması gereken “kadro tipolojisinin”, bir de kültürel boyut eklenerek (kentlilik, gelişkinlik”, iyi eğitim almış olma, özel zevk, tercih ve beğeniler vb.) ülke gerçekliğinden görece kopuk, “ideal” bir zemine yerleştirilmesidir. O zaman, eldeki modelden ve yukarıdaki iki tespitten hareketle bir sonuca varabiliriz: TKP’nin, örgütsel olandan (önderlik, yö- netim-yöneticilik tarzı, kadro tanımı vb.) patlak veren bugünkü krizinde taraflardan biri, siyasal planda, kuşatıcı nesnellik karşısında içine doğru büzülen, “ayartıcı” dış olgular karşısında kendi arılığını-bağışıklığını koruyan bir çizgiye yönelmektedir ve artık siyasal olandan çok kültürel olana dayandırılan kadro standartları aramaktad K"