INmagazine Sayı 9 (Ocak, Şubat, Mart) | Page 49

den rahatsızlık duymuyorlardı. Arendt, bu durumu şöyle anlatıyordu: “Üçüncü Reich koşulları altında sadece ‘istisnala- rın’, ‘normal’ tepkiler göstermesi bekle- nebilirdi”. Peki ya sisteme hiç girmeyip de sessiz kalanların durumu ne olacaktı? Bu tür “kötü”, “kirli” ve “yoz” sistemin için- de kötülük ve yolsuzluk yapmayanların suçu veya sorumluluğu ne olacaktı? El- bette böyle bir düzende sistemin kötü, kirli ve yoz gereklerini yerine getirmeyen, suç işleyenlere yardım etmeyen, hatta üstlerinin emirlerini yerine getirmeyenle- re suçsuz diyebileceğiz. Fakat yaşanan- lardan sorumsuz değillerdir. Bu enfekte olmuş sistemin devamı buna uyanlar yüzünden olmaktadır. İtaatsizlik ve pasif direnme bu sistemin altüst olması için yeterli olacaktır. Çoğu soykırım suçlusu veya şahidi olan Alman’ın yaptığı savunma “Bir şeyler yapmamıza imkan yoktu”, “Eğer itaat etmezsek sistemin bir sonraki kurbanı biz olurduk” veya “Seyirci kalmak zo- rundaydık” olmuştur. Elbette bu kısmen doğrudur fakat tersi durumlar da çok ender olsa da yaşanmıştır. Buna verile- cek en güzel örnek Rosenstrasse Sokağı direnişidir. 1943 yılına kadar Alman Yahudilerinin karma evlilik yapmışları toplama veya imha kamplarına gönderilmiyordu. Tam bu yılda özellikle müttefik güçlerinin bombardımanı artınca Nazi Partisi’nin önde gelenleri, başta Goebbels olmak üzere son kalan Alman Yahudilerini de kamplara yollamaya karar verdiler. Goebbels çok sevdiği liderine yaşgü- nünde Yahudilerden arınmış bir Berlin hediye etmek amacındaydı. Hiçbir uyarı yapmadan fabrikalarda zorunlu olarak çalışan Alman Yahudilerini SS’ler top- lamaya başladılar. Toplama kamplarına gönderilmeden önce Berlin’de geçici bir toplama merkezine bırakıldılar. Bu sırada Almanya’da kalmış olan bütün Yahudileri de aynı merkezde topladılar. 10.000 Berlinli Yahudi’den 8000’i top- lanmıştı. Aryan Almanlarla evlilik yap- mış yaklaşık 2000 Yahudi ise ayrı olarak Rosenstrasse’de Yahudi cemaatine ait bir binaya götürüldüler. İşte o sırada hiç beklenmedik bir şey oldu. Hiç itiraz sesi yükselmeden korkunç planlarını uygu- layacağını düşünen Nazilerin karşısı- na tutukluların eşleri ve çocukları çıktı. Meydanda toplanmaya başlayan kala- balık eşlerinin geri verilmesini istiyordu. Yüzlerce kadın akrabaları ile toplanmış “eşlerimizi bize verin” diye ortalığı inleti- yorlardı. SS’ler şaşkınlığa düştüler. İşgal ÇOĞU SOYKIRIM SUÇLUSU VEY A ŞAHIDI OLAN ALMAN’IN YAPTIĞI SAVUNMA “BIR ŞEYLER YAPMAMIZA IMKAN YOKTU”, OLMUŞTUR. ELBETTE BU KISMEN DOĞRUDUR FAKAT TERSI DURUMLAR DA ÇOK ENDER OLSA DA YAŞANMIŞTIR. EN GÜZEL ÖRNEKLERDEN BIRI DE, ROSENSTRASSE SOKAĞI DIRENIŞIDIR. ettikleri yerlerde soykırımın iğrenç plan- larını uygularken mağdurların sessizliği- ne alışkın olan Naziler bu kararlı kala- balık karşısında ne yapacağını şaşırdı. Gestapo kadınları üzerlerine ateş etmek- le tehdit etti. Hatta kadınlara nişan bile aldılar. Fakat direnişçi kadınlar geri adım atmadı. Soğuğa rağmen dimdik ayakta durdular. Goebbels ne yapacağını şa- şırmıştı. Alman halkının da protestocu- lara desteği artmaktaydı. Bunun üzerine beklenen emir geldi. Kapılar açıldı ve eş- ler yoğun direnişleri sayesinde kocaları- na kavuştular. Savaşın sonuna kadar da, Naziler karma evlilik yapmış Yahudi er- kelerine dokunmaya cesaret edemediler. BİLİŞSEL ÇELİŞKİLERİMİZ VAR İş dünyası da benzer şekilde sadece işi- ni yapma, patronların emirlerini dinleme ve sadece daha fazla para kazanabilmek için yolsuzluk yoluna sapanların hikaye- leri ile dolu değil mi? Enron’u düşünelim; Enron 67 milyar dolar zararla batarken, şirketin denetim ve danışmanlık işlerini yürüten Arthur Andersen de bu yolsuz- luk hikayesinin bir parçası olmuştu. Bu kadar büyük şirketlerin yolsuzluk ve do- landırıcılığa meyilli kişiler tarafından ba- tırılmış olduğuna inanmak oldukça güç- tür. Binlerce çalışan aslında sadece işini yaptığını düşünürken saptıkları etik dışı uygulamaların büyüklüğünü fark etme- mişti bile. Hatta birçok çalışan yapılan yasal olmayan ve etik dışı faaliyetleri fark etmiş fakat bunu ifşa etmemiş ve sessiz kalmıştı. İnsanlık tarihinde birçok kez rastladığı- mız, “sadece işimi yapıyordum”, “emir- leri yerine getiriyordum” gibi savunma mekanizmaları ile ortaya çıkan durumu Bilişsel Çelişki Teorisi ile açıklayabili- yoruz. Bilişsel Çelişki teorisi, davranış- larımızın ve düşüncelerimizin tutumla- rımızın uyumlu olması gerekliliğinden yola çıkar. Davranış ve düşüncelerimiz ile çelişkiye düştüğümüzde gerekçelen- dirmeyle (justification) çelişkiyi ortadan kaldırır ve iç uyumu sağlarız. Bu sayede yolsuzluk yaparken de, kırmızı ışıkta ge- çerken de, hatta soykırımın bir parçası olduğunda bile insanlık yaptıklarına bir mazeret üretebilir. Kendisini sadece bü- yük bir mekanizmanın ufak bir dişlisi olarak görüp yapılan tüm kötülüklerden 47