INmagazine Sayı 6 (Nisan, Mayıs, Haziran) | Page 50

FELSEFE 48 yaşadığı gibi yaşamakta olan bir kül- türün, tarihte 4.000 yılda yapabildiği herşeyi çok çok aşan bir sıçramayı bir- kaç on yıl içinde yapabilmesi açıklama gerektirir. Açıklama Japonya için geçerli olan ile birdir. Ödünç teknolojinin göz kamaştırıcı gücü. Gene de teknolojinin etik bilinci geliştirmesi gibi birşey söz ko- nusu değildir. Despotik kültürde yoğru- lan birey duyunç özgürlüğünü tanımaz, onun için neyin iyi ve doğru olduğuna, neyin kötü ve eğri olduğuna kendisi değil ama dışsal yetke karar verir -ve bu yetke Uzak Asya’da genellikle Konfüçyüs ya da ideolojidir. Bu hazıra konmanın ra- hatlığı ve gevşekliği içinde, birey ahlak- sal sorumluluk bilincini kazanmaz. Etik olarak ve moral olarak büyümez çünkü buna gerek duymaz. Ama dışsal yetke ortadan kalktığı zaman, geriye ahlaksal yetkinliği olmayan, duyunç deneyimi ka- zamamış, doğruyu eğriden, iyiyi kötüden ayırdetmeyi bilemeyen bir insan kalır. Bu reel moral toyluk Çin’in demokrasiye hızlı geçme girişimini ya da parti dikta- törlüğünün sona ermesini bir karabasan olarak gösteren olgudur. Despotizmin ve teknolojinin birliği bütün bir dünya için bir gözdağının önemini taşır. Çin’in modernizasyonunda eksik olan şey İnsan Hakları, Duyunç Özgürlüğü ve Demokrasidir. Dört bin yıldır sürmek- te olan despotik gelenek kültürü olduğu gibi korunmuştur. Ama Çin’in dışarıdan modern etik bilincini de alma şansı var- dır. Kritik olan şey, teknolojik gelişimi ile dünya için ciddi bir gözdağı olmadan önce demokrasiye dönmeyi başarabilme şansıdır. 4 DİPNOTLAR (1) Konfüçyüs felsefesini izleyenlerin başlıca kay- gıları yerlerini bilmek, akrabaları onurlandırmak, düzene saygı göstermek ve ödevini yapmaktır. Ja- pon samuraileri bu öğretiye sıkı sıkıya sarıldılar ve onu dirilterek yaygınlaştırdılar. Bu öğretide duyunç özgürlüğü ya da insanın moral değeri tanınmaz ve birinin kendi duyuncuna göre yargıda bulunması yerine üstlerine bağlılık ilkesi bulunur. (2) Bu konuda örneğin Hintli kamu entellektüeli ve eğitimcisi Claude Alvares Batı kültürel emper- yalizmine karşı “Academic Imperialism” başlığı altında yaptığı bir konuşmada enteresan görüşler ve çözümler sunmaktadır (http://www.east-west- dichotomy.com/claude-alvares-academic-impe- rialism/). Üniversite yerine Mültiversite öneren Alvares, “İngiliz bilgisi” yerine “Hint bilgisini” is- temekte, yoksa Hindistan’ın “yararsız bir dil” ve “yararsız bir halk” ile “yararsız bir kültür” olma- ya mahkum olacağını düşünmektedir. Günümüz eğitiminin türdeşleştirici değerlere ve Devlet ve Pazara örtük bir bağlılık istediğini belirterek, bu- nun halkı küreselleşmeye hazırlamak olduğunu ve küreselleşmenin daha derin bir tuzak ve kö- lelik olduğunu ileri sürmektedir. Jalal Al Ahmad yürürlükteki eğitim dizgesini “Batı vebası” olarak görmekte ve Doğa-karşıtı, insan-özekli ve anti- sosyal olma derecesinde bireyci olduğunu düşün- mektedir. Bunun yerine bir algı evrenleri türlülüğü, ayrı kozmolojiler ve ayrı ayrı varolan geçerli bilgi kütleleri önermektedir. Alvaras’e göre “politik em- peryalizme karşı çok sayıda direnişin görülmesine karşın, nedense bilgi emperyalizmine karşı hiçbir direnç yoktur.” “Bu eksiklik düşüncesi, bizde bir- şeylerin eksik olduğu düşüncesi nereden gelir? Örneğin niçin çocukları 14 yıl eğitimden geçi- riyoruz? Sanki boş kaplar gibi onları birşeyler ile doldurmayı sürdürüyoruz. Doğanın eksikli olduğu düşüncesini nereden çıkarıyoruz? Doğanın eksikli olduğu, ve bizim yaptıklarımızın Doğanın yaptıkla- rına üstün olduğu düşüncesi çok temel bir sayıltı- mızdır.” (Burada kesilen düşünce akışı açıktır ki eğitimin işini Doğanın yapması gerektiği biçimin- de sürecektir. Ama Alvares konuşmasında konu değiştirir ve panteizm önermeye sürüklenmekten kaçınır.) Dünyanın eğitim dizgesini ve yöntemini reformdan geçirmeyi teklif eden Alvares ülkesin- de bugün bile sürmekte olan Hint kast dizgesinin Hindistan için bir problem olduğunu düşünmez ve konuşmalarında ve yazılarında kast sözcüğünü kullanmaz. “Untouchables” ya da “dalitler” konu- sunda da bilgisiz ve ilgisiz görünür. Gerçekte “Hint kültürü” denebilecek olan şeyin özü ve özgünlüğü Vedalar tarafından getirilen bu doğuma bağlı sınıf yapısında yatar. Alvares kültürel değişime ve küre- selleşmeye karşı çıkar ve açıkça Hint kültürünün sürdürülebilirliği ile kaygılanır. (3) 1639’da, Hollandalılar dışında, tüm Batılılar Japonya’dan çıkarıldı ya da gönüllü olarak ülke- den ayrıldı. Sonraki iki yüzyıl boyunca Japonya yalnızca Çinliler, Koreliler ve Hollandalılar ile tica- ri ilişkiler sürdürdü. Bu daha sonra “kapalı ülke dönemi” olarak adlandırılan dönemdi. İçeri giriş gibi dışarı çıkış da yasaklandı ve daha önce yurt dışına yerleşmiş olan on binlerce Japon’un g